Geçen sene bu zamanlarda bir arkadaşımdan Secret Flying adlı siteyi duymuştum. Arkadaşım, o site sayesinde Küba’ya çok ucuza gittiğini söyleyince beni daha da bir heyecan sarmıştı. Günlerce buradan ucuz bilet kovaladım, çünkü Küba hem kendine has durumu ve duruşuyla hem de İspanyolca öğrenmemin verdiği gazla benim için ölmeden görülmesi gereken ülkelerin başında geliyordu. Yaklaşık iki haftalık arayışımdan sonra normalde en az 2000-3000 TL verip gidebileceğim Küba’ya, Brüksel üzerinden 1200 TL’ye git gel yapabileceğim bir bilet buldum. Fakat bu bilet sadece belli tarihlerde vardı ve tam o tarihe bir proje sunumum denk geliyordu 🙁 Böylece İspanyolca hocamın sırf Küba’ya gidiyorum diye beni yoklamadan muaf sayması fikri de hayal oldu.
1-2 gün sonra şans bu sefer doğudan yüzüme güldü ve Qatar Hava Yolları İstanbul-Seul uçuşlarında çok güzel bir kampanya yaptı.
Hazır ailemi “Küba çok değişmeden gideyim göreyim, yanımda kimse gelmiyor, arkadaşlarımı ikna olmadı” diyerek tek başıma binlerce kilometre uzağa gitmeye ikna etmişken, bari buraya gideyim dedim :D. Sonra sıra geldi tek yoklamalı dersim olan İspanyolcaya ve onun hocasını ikna etmeye. Hocam Küba olmuyor, bari G.Kore’ye gitsem diye kadının yanına gidince baya güldü tabi, ama İspanyolca kısa bir gezi yazısı yazmam karşılığında (asla yazmadım…) anlaştık 🙂
Güney Kore’ye sadece kampanya var diye gitmedim tabi, beni bu geziye teşvik eden en büyük nedenlerden biri de yazın İspanya’da gittiğim dil kursundaki G.Koreli oda arkadaşıma sürpriz bir ziyaret yapmaktı.
Yuhyun’la 3 hafta boyunca aynı odada kalmıştık ve ben, o ve arkadaşları sayesinde Kore ve Türkiye’nin yaşam tarzı olarak ne kadar benzer ülkeler olduğunu fark edip, Korelileri daha da bir sevmiştim. Bir gün buluşacağız kesinlikle diye diye 1,5 sene geçirmiştik ve en sonunda uçağım Seul’e indiğinde onu arayıp kalp krizi geçirtmiştim 😀
Bu arada öğrendim ki onlar da bizi çok seviyor. Türkiye’ye aynı zamanda “Kardeş Ülke” diyorlar. Bunun en büyük sebebiyse Kore Savaşı’nda askerlerimizin gösterdiği fedakarlık ve kahramanlıklar.
Kısa bir G.Kore tanıtımından sonra gelelim gezi planlamamıza. İstanbul – Seul biletini dünyanın en iyi hava yollarından biri olan Qatar Hava Yolları’ndan uçuştan sadece bir hafta öncesinde git gel 1400 TL’ye aldım. Sonra da başladım yolculuk hazırlıklarına. 5 Aralık’ta İstanbul’dan uçup, 11 Aralık’ta Seul’den dönecektim. Bu kadar uzak bir yer için çok kısa bir gezi süresi farkındayım ama o sırada şartlar böyle gerektirmişti. Döndükten sonra yaşadığım IQ düşüşü (kelimeleri hatırlayamama, düzgün cümle kuramama) bana bir daha bu kadar uzak yerlere 6-7 günde git gel yapmamam gerektiğini öğretti zaten 😀
Öncelikle gidiş dönüş Seul’dendi. Fakat aradaki 5 günü nasıl değerlendirmem gerektiği bana kalmıştı. Ben de başladım Skyscanner ve Kiwi’den çevre ülkelere ucuz uçuşlar araştırmaya. Busan, Jeju, Tokyo, Kyoto hatta ve hatta Taipei bile seçenekler arasındaydı.
Bunlar arasından sadece birini seçmeliydim. Çünkü bu kadar uzağa uçmak bile yeterince yorucu bir yolculuk demekti. 7 günün 1,5 günü yolda geçecekti. Kalan sürede ancak 2 şehir görebilirdim.
Çok gariptir ki Japonya’ya pek ilgim olmamasına rağmen, Kyoto o güne dek her yerde karşıma çıkan bir şehir olmuştu. Özellikle uçaklardaki dergilerde sonradan canlı görme fırsatı bulacağım kıpkırmızı uzun borulardan oluşan bir yolun (Fushimi İnari Tapınağı –benim deyimimle Kırmızı Çubuklar Tapınağı) fotoğraflarını görüp duruyordum. Birkaç kere rüyama bile giren bu güzel yolu görmeliydim. Biraz araştırınca Kyoto’daki 17 eserin Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmiş olduğunu gördüm. Ayrıca 1074 sene boyunca Japonya’ya başkentlik yapmış ve eski Japon mimarisini hala korumayı başaran bir şehir Kyoto.
Bu nedenlerden ötürü tercihimi Kyoto’dan yana kullandım. Seul’den ne zaman nereye uçarsam Ktoyo’ya en ucuz yoldan ulaşırım diye baktığımda ise Osaka adlı şehir karşıma çıktı 🙂 Çünkü Kyoto‘ya en yakın havaalanı burada. Biletlerimi Peach Hava Yolları’ndan o zamanın kuruyla 450 TL’ye almıştım.
Kısa bir anımı anlatayım. Peach, bizdeki Pegasus’a benziyor. Ama ne yazık ki ucuz bilet aldıysanız ve sadece kabin bagajı hakkınız varsa çok dikkatli olmalısınız, ah Pegasus seni sevmeyenler utansın 🙁 Hem sırt çantanızı hem de elinizdeki küçük çantayı ölçüyorlar. İkisi toplam max 10 kg olmalı. Benim gidişte 9 kg dönüşte 12 kg çıktı. 10 kg’a indirmek için yapmadığım şey kalmadı. Kazaklarımın hepsini tek tek üstüme giydim. Bazılarını belime bağladım. Birkaç tane eşyayı da üstümdeki montun kollarına soktum. Artık nefes alamayacak hale gelmiştim, bir yandan da aşırı sıcaktan terliyorum. Aklıma sürekli şu çocuk geliyor, bir yandan da seni anlıyorum bro falan diyesim geliyor gülerek 😀 Tekrar tarttı kadın, 10,5 kg çıktı ve ben tam oh be geçiyorum diyordum ki, bu 11kg sayılır kilo başına şu kadar ödemelisiniz diye bir fatura çıkarmasın mı 🙁 Yanımda o kadar nakit yok, onu bırakın kredi kartımda hiç limit yok. Tek şans Kyk kredimin yattığı Ziraat banka kartım. Kadın da tutturdu banka kartı olmaz diye. Ben dedim uçak kaçıyor. Yalvar yakar kadını müdürüyle görüştürdüm. En sonunda kabul ettiler. 37 dolar gözlerimin önünde uçtu gitti.
Aklınızda bulunsun, böyle dertleriniz varsa, fazla bagaja vereceğiniz parayı Seul havaalanındaki kilitli dolaplara eşya koyarak harcayabilirsiniz. Hem yükünüz azalır hem de benim gibi enayi hissetmezsiniz 🙁
Bütün biletleri aldıktan sonra artık rotam belliydi. İstanbul-Seul (Uçak, Doha aktarmalı), Seul-Osaka (Uçak), Osaka-Kyoto (Tren) ve aynı rota üzerinden geriye dönüş. Uçak biletlerim ödediğim fazla bagajla birlikte 2000 TL tuttu. Ama komik olan şu ki gezimin toplam maaliyeti 2700 TL civarındaydı. Oralarda nasıl bu kadar az harcadım (Özellikle Japonya çok pahalı bir ülke) bir sonraki yazılarda bahsedeceğim 🙂
Tek başıma gideceğim için asla korkmuyordum aksine heyecanlıydım. Ama yaşanabilecek her türlü aksiliğe karşı çok tedbirli olmalıydım. Bu yüzden gideceğim yerleri çok güzel araştırdım. Günlerimi iyi planladım.
Tek başınayken olmazsa olmazlarım:
- Acil durumda aramam gereken numaraları, hostel adreslerini, İngilizce bilmeyen insanlarla karşılaşırsam diye sormam gereken en önemli soruların Korece ve Japonca yazılmış hallerini, sağlık sigortamı, pasaport fotokopisi ve uçak bileti çıktılarının hepsini bir dosya yapıp yanıma aldım.
- Aynı zamanda bu belgeleri taratarak mailime de attım.
- Dışarı çıkmadan önce Power Bank ve telefonumun şarjının %100 olduğunu kontrol ettim.
- Google Translate uygulamasında wi-fi’ye bağlıyken Korece ve Japonca’yı indirdiğim için çeviri hizmetini internetim yokken de kullanabildim.
- En önemlisi de Google Maps’te Çevrimdışı Alan İndir Özelliği’ni kullanarak internetim olmadan, şehirde yolumu bulabildim.
- Gideceğim ülkelerdeki priz sistemlerini öğrendim ve dönüştürücü aldım.
- Hacı cüzdanım sayesinde değerli eşyalarımı boynuma asıp pijamamın içine sokarak gece hostellerde rahat rahat uyudum 😀
- Yeterince nakit param olmasına dikkat ettim. Kredi kartı nerelerde geçiyor, benim kartlarım yurt dışı kullanımına açık mı, banka kartıyla para çekebilir miyim, çekersem nereden çekmeliyim ki çok komisyon almasın vb araştırmalarını gitmeden önce yaptım. Ben nakit ve kredi kartı kullandım. Japonya’da nakit kullanımı daha yaygın dikkat edin.
- Gitmeden önce bir miktar Yen ve Won aldım. Fakat paramın çoğunu Dolar olarak götürdüm, siz de dolar götürün. Orada bozdurun.
- Hattınız yurt dışına açık mı değil mi kontrol ettirin.
- Kaldığınız yerlerin check-in saatleri kaçta başlıyor kaçta bitiyor, kesinlikle kontrol edin!!!
- Saat farkını göz önüne alarak her türlü tarihi ve saati tekrar tekrar kontrol edin. Ülke değiştiriyorsanız çok yakın olsalar bile saat farkları olabileceğini hesaba katın. Bkz. Portekiz-İspanya
- Yanınızda en önemli ilaçları götürün. Ben yemekleri bana değişik gelir diye baya önlem almıştım 😀
- Selfie çubuğu alıp asla kullanmadım 😀 Verin başkasına çeksin, azıcık güleryüz her şeyi çözer 🙂
Böylece kendimi final haftamın başlamasına 1-2 hafta kala G.Kore ve Japonya’da bulmuştum.
*Kore’deki ilk akşamımda hostelde tanıştığım İngiliz bir adam ve Singapurlu kızla dışarı çıkıp Koreli sarhoş bir çocuğu soyulmaktan nasıl kurtardık?
*İspanya’daki Koreli oda arkadaşımın götürdüğü çerez olarak çorba ve bir sürahi su veren Kore barları…
*Japonya’da hangi metroya bineceğimi anlamadığımda soru sorma gafletine düşmem ve akabinde 3 adamın Japonca bağıra çağıra bana metroyu tarif etmeleri ve benim nasıl olduysa onları anlamam 🙂
*Yine Japonya’da hiçbir yerde latin harfleri kullanılmadığı için tren bileti alırken elimdeki ekran götüntüsündeki şekilleri makinedeki şekillerle eşleştirerek doğru bileti almayı başarabilmem!
*Seul’den İstanbul’a dönüşte 5 saat erken gittiğim havaalanında nasıl oldu da uçağı kaçıracak seviyeye geldim ve kapıların kapanmasına 2 dk kala uçağa bindim…(Her mülakatta stres altında nasıl davranırsınız sorusuna cevap olarak anlatıyorum, sizin hikayenizmiş gibi anlatabilirsiniz :D)
Hepsi bir sonraki yazılarda…
Çok güzel bir yazı. Harfleri eşleştirme işine bayıldım. Hem akıllı hem cesurca teyzene çekmişsin 😘😘😘😘😘😘😘
Ahahahah. Çok sağ ol Esma teyze 😊
tebrikler,çok güzel olmuş.. devamını bekliyoruz
Çok teşekkürler:)
[…] Küba’ya gitmek isterken kendimi nasıl Güney Kore’de buldum? yazısını okumayanlar önce onu okusun ki hikaye anlamlı olsun 🙂 Şimdi gelelim Seul’e olan yolculuğuma ve oradaki ilk geceme. […]