Önce seni tanıyalım.
Ben Rüya Karagülle. Boğaziçi Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği okuyorum. Erasmus’a gittiğimde 3. sınıf 2. dönemdeydim, şu an 3-4 arası bir yerlerdeyim. Erasmus’a Lyon’a gittim, lisede Fransızca eğitim aldığım için dilin bilimsel kavramlarına da hakimdim.
Neden Erasmus’a gitmek istedin?
1 dönem boyunca alıştığın rahatlık alanından uzaklaşıp kültürünü, insanını bilmediğin bir yere gitmenin kendine çok güzel bir meydan okuma olduğunu düşündüm. Bugüne kadar yaşadığım yerde alıştığım her şeyi başka bir yer için öğrenmek durumunda olmak, bunları yaşarken gerçekten tek başına olmak insanı çok geliştiriyor bence. Ayrıca Boğaziçi’nin tüm yoğunluğuna güzel ve görece boş bir dönemle mola vermek fikri hoşuma gitti.
Neden Exchange değil de Erasmus?
Temel sebep ekonomik aslında. Erasmus boyunca kendi kendime yetecek, aileme fazladan yük olmayacak -verilen hibeyle beraber tabi ki- parasal güce ulaşmıştım. Exchange riskliydi, kimileri fazla harcamış, kimileri görece karşılanabilir miktarlar söylemişti.
Bunun dışında Amerika içinde otobüs, uçak gibi ulaşım araçlarının pahalı olduğunu biliyordum ve yurt dışında yaşayacağım 5 ayda gezmek de isterdim. Avrupa bu açıdan da kendi içinde çok daha yakın ve uygun.
Tercih listeni neye göre yaptın? Okulun eğitim kalitesi mi şehir/ülke mi yoksa ekonomik nedenler mi seni daha çok etkiledi?
İlk tercihim makina mühendisliğinde çok iyi bir üniversite olan Politecnico di Milano’ydu, çetin ortalama savaşlarında orası olmadı.
2.si erkek arkadaş etkisiyle “beraber gidebilir miyiz acaba?” diyerek Danimarka Odense’de University of Southern Denmark oldu, o zamanki ortalamam buna da yetmedi heheh.
3. Fransa Lyon’da INSA-Lyon oldu. Fransızca dil yeterliliği istediği için bunda ortalama derdim yoktu, tek başvuran bendim sanırım. Ardından diğer Fransız üniversiteleri vardı. O sıralamada üniversite başarısına hiç bakmadım sadece şehirleri düşünerek tercih yaptım. Lyon’un ardından Strasbourg ve Rouen geliyordu, başka da tercihim yoktu sanırım.
Erasmus’a gitmeden önce ve gittikten sonra ne gibi zorluklar yaşadın?
Gitmeden önceki evrak işleri bazen zorluyor. Hem kendi üniversitemin istediği hem karşı üniversitenin istediği tonlarca belgeye vize işleri için gereken belgeler de eklenince her şey çok büyümüştü bir ara gözümde. Bavul, uçak falan bir şekilde halloluyor zaten.
Gittikten sonra hiç bilmediğin bir sistemde kendi düzenini kurmaya çalışmak gerçekten zor. Banka işleri, mobil hat, imzalar, add-drop, tencere tabak satın almak, temel ihtiyaçları yerleştirmek vb vb. Başlangıç biraz efor istiyor.
Dönüşte de yine evrak sıkıntısı yaşadım. Karşı tarafa imzalamaları için 2 gün boyunca bıraktığım belgeyi bana imzalamadan teslim etmişlerdi ve o belge Erasmus’un sayılması için tek önemli belge gibi bir şeydi. Ben de dönmeden kontrol etmemişim tabi, gergin bir 3 gün yaşadım.
3 kelimeyle kendi Erasmus’unu tanımlar mısın?
3 kelime hakkımı tek kavramda kullanarak- rahatlık alanından çıkmak.
Hangi şehirdeydin? Bize birazcık artılarıyla eksileriyle şehrini anlatsana.
Lyon’daydım. Lyon gerçekten yaşanabilir bir şehir. Fransa’nın Paris’ten sonraki en büyük şehir ama asla büyük şehir kaotikliği yok. Nüfusu da yüz ölçümü de fazla olmasına rağmen düzeni her yerde görebiliyorsunuz. Kimi binaları ödüllü -Lyon Opera binası mesela- ve bu şehir merkezine indiğinizde çok farklı bir hava yaratıyor. Kocaman parkları ve çok güzel müzeleri var, isterseniz şehir hayatına karışabilirsiniz, isterseniz piknik örtüsünü serip şarabınızı alıp hafif müzikle kitap okursunuz. İkisi için de çok uygun.
Yaşayan bir şehir, genç nüfusu fazla, 5 üniversitesi var aynı zamanda sanat akademileri var. Bahar gelince Rhone’ın kıyısı boyunca olan merdivenlerde ve çimlerde yer bulmak imkânsız herkes orada takılıyor.
Bisiklet kullanmayı destekleyen bir şehir ayrıca. Her yolda bisiklet için şeritler ve ışıklar var, bazen nehrin kıyısına iniyor bu bisiklet yolları, sağınızda nehir solunuzda ağaçlar, huzuru hissedebiliyorsunuz. Ayrıca Lyon’un bisiklet kiralama ağı (Velo’v) da çok geniş ve çok uygun. Öğrenciler için yıllık 15 €’ya, ilk 45 dakikası ücretsiz, tüm istasyonlardan bisiklet kiralayabiliyorsunuz. Ve bisikletler iyi kalitede. Çok fazla istasyon var zaten şehrin her yerinde.
İnsanları yardımsever ve sıcakkanlı. Genel Fransız soğukluğu ön yargım ilk andan itibaren tamamen yıkıldı, keşke herkes Lyon’dakiler gibi sevecen, yardımsever ve konuşkan olsa İstanbul’da da.
Herkes çok fazla spor yapıyor. Zaten herkes her yere büyük bir şehir olmasına rağmen bisikletle -kaykay ya da scooter bazen- ulaşım sağlıyor, üstüne çok fazla tenis oynuyorlar ve koşuyorlar. Şehir parkında saat-gün-hava durumu hiç fark etmeden sürekli koşan insanlar görüyordum. Lyon Grenoble’a çok yakın, Grenoble Fransa’nın dağcılık için en ünlü bölgelerinden biri, Lyon’da tanıştığım gençlerin hepsi dağcılık yapıyordu. Ayrıca İsviçre Alpleri’ne de çok yakın, okuldan hafta sonları otobüsle gidiyorlardı, Chamonix’ye falan, yine hepsi kayak yapıyor.
Negatif özelliklerine gelirsek, havası diyebilirim. Avrupa’nın iç kısmında kalıyor nispeten ve kuru bir havası var. Ne zaman yağmur yağacağı hiç belli olmuyor. 5 dakika uzaktaki markete gitmek için şort-terlik-gözlük çıkıp, marketten çıktığımda sağanak yağmur ve soğuk rüzgâr gördüğüm oldu.
Bir diğer minik negatif özelliği havaalanından olan uçuşlardı. Hem sefer sayısı azdı hem de uçuşlar pahalıydı. Yine de gezmekten yıldırmadı tabi.
Fransa’nın kültürü nasıl? Sence farklılıklarımız ve benzerliklerimiz neler?
Fransızlar çok farklı bir düşünce sistemine sahip bence. Küçüklüklerinden beri her şeyi önce mantıksal açıdan sorgulayıp ona göre davranmayı öğrenmişler ama karşısındaki bunu yapınca anlayışla tepki vermiyorlar. Bu benim yaşadığım bir şey değil, metroda gördüğüm anne-çocuk, derslerde gördüğüm hoca-öğrenci, bürokrasideki memur-vatandaş ilişkilerinde gördüğüm bir şey. Emre ya da kurala itaat etmeyi bekliyorlar ama sorgulamalarında asla sorun yok. “Argue but obey”i gerçekten uyguladıklarını düşünüyorum. Yoksa sene 2018, mobil hat kapattırmaya bile mektup atmanın tek bir mantıklı açıklaması yok bence.
Fransa çok güzel bir Wine&Dine kültürüne sahip. Sevilenlerle yenilen akşam yemekleri aşırı değerli onlar için. Hatta Lyon’da brunch kültürü de hâkim, cumartesileri buluşup 3-4 saat brunch yapmayı baya seviyorlar.
Avrupa’da görülmeyen öperek selamlaşma Fransızlarda var. Lyon’da iki yanak birer kereydi ama bazı bölgelerde totalde 5 kez öpmeye kadar giden bir selamlaşma sistemi varmış. Hiç tanımadıkları insanlarla tanışırken bile tokalaşmak yerine öpüşüyorlar ve bunu ortamda kaç kişi var fark etmeksizin yapıyorlar. Bir kez zaten 20 kişi olduğumuz bir ortama 10 Fransız gelmişti ve herkesi tek tek öpmüştü. 5 dk falan sürüyor tabi.
Arkadaşlık ilişkileri derin ama yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor cinsten değil, benim derslerimi ortak aldığım sınıf inanılmaz kaynaşmıştı, her öğlen beraber yemek yiyip, haftada 1-2 tüm sınıf okulun barında içip, düzenli halı saha yapıyorlardı falan ama ona rağmen diğer zamanlarda herkes kendi bireyselliğini koruyordu. Bu bana çok enteresan gelmişti çünkü bizde bunun sınırı olmuyor.
Fransa organik besin kültürüne ve ekolojiye oldukça düşkün, her şeyin bio hali var ve standarttan aşırı pahalı değil. Genel olarak sağlıklı yaşayayım, spor yapayım, güzel besleneyim düşüncesi bence bizden 2 önceki kuşakta falan oturmuş, 70 yaşındaki dede -5 derece karlı havada şortla koşuyor, pirinç patlaklı diyet bisküvinin bile biosu falan var. Ayrıca, bu durum Lyon’a özgü de olabilir, yerel tarıma çok önem veriyorlar, her markette Rhone-Alpes bölgesinin ürünleri diye ayrı bir reyon bulunuyordu.
Türkiye’de nerede yaşıyorsun? Bu şehirle Lyon’un farkları neler? Bu farklar hayatını nasıl etkiledi?
İstanbul. İstanbul kaosla beslenen bir şehir bence. Şehri kimine göre güzel yapan da bu zaten. Lyon kesinlikle düzeni temel almış. Sakin ya da durgun değil ama hareketlilik düzeni aksatmıyor. İnsanlar İstanbul’da işe gitmek için yaşarken, Lyon’da yaşamak için işe gidiyor gibi geldi bana. Bu açıdan İzmir’e benzettim aslında Lyon’u.
Lyon, İstanbul’a nazaran çok daha güvenli bir şehir. Başlarda “Sokakta yalnızım hava karanlık acaba korkmalı mıyım?” diyordum ama sonrasında bu durumun ne kadar gereksiz olduğunu gördüm.
İlerde Lyon’da yaşamak ister misin? Örneğin Master yapmak ya da çalışmak için geri dönmek gibi bir planın var mı?
Eğitim için geri dönmem ama çalışıp, yaşamak için bana çok uygun. Şehirde istediğim her şey vardı.
Lyon’da hangi üniversitenin hangi kampüsündeydin?
Institut National des Sciences Appliquées (INSA) -Lyon, Génie Mécanique bölümündeydim. Tek kampüsü var zaten. Lyon’daki diğer üç teknik üniversiteyle birleşik La Doua kampüsü. Villeurbanne’da bulunuyor.
Üniversite eğitim ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde mi oluyor yoksa dersler blok şeklinde mi?
Üniversite ilkbahar sonbahar şeklinde, hatta bazı dersler ilkbaharda da spring breakten önce bitmiş, bazıları breakten sonra başlamıştı.
Eğitim hangi dilde yapılıyor? Eğer İngilizceyse hocaların dil yeterliliği nasıl?
Eğitim dili %100 Fransızca. Sadece bir derste terimlerin İngilizce karşılığı kitabın arkasında liste olarak vardı.
Dersler zorluyor mu? Sence eğitim sistemi nasıl?
Derslerin zor olduğunu düşünmüyorum ama normalde Boğaziçi’nde dönem ortasında anlatılan şeyleri ilk ders öğretmeye çalıştıkları için insanlar çok zorlanıyordu. Ben sınava çalışırken ilk önce Boğaziçi’ndeki o dersin karşılığının textbookuna bakardım biraz, zaten temeli oturunca kalanı çok rahat oluyordu.
Bence eğitim sistemi kötü. Bu yorumum 5 aylık görüş değil, liseye de dayanıyor. Fransız hocalar sadece kendi yazdıkları kitapları kullanıyorlar. Şu yazarın bu kitabı gibi iyi bir kavram yok. Bir tanesi hatta ders kitabı diye slaytları bastırmıştı, slaytlarda da sadece grafik formül falan var, 0 açıklama. Dersi anlamadıysanız danışabileceğiniz tek kaynak hocaydı. Yine de Fransız tipi sınavları çok beğeniyorum. Sınav kendini örüyor ve en son noktada nihai tek sonuca ulaşılıyor. Bu sıradaki sorular sürekli bir önceki soruyu kontrol ettirir şekilde. O yüzden bir konuyu gerçekten öğrendiyseniz sınavda basit hatalardan puan kaybetme ihtimaliniz azalıyor baya. Ayrıca INSA Lyon’da amfi dersleriyle soru çözüm dersleri tamamen ayrıydı ve soru çözüm -ismi yönlendirilmiş çalışma dersiydi- dersinde temel amaç öğrencinin probleme tek başına yönelmesini sağlamaktı. Hoca arada yanına gelip kişisel olarak oturmayan noktalarla ilgilenirdi. Bunun öğrenmeyi çok pekiştirdiğini düşünüyorum.
Erasmus öğrencileri ve yerli öğrenciler aynı sınıflarda mı eğitim görüyordu?
Evet.
Türkiye’deki okulun kaç tane ders almanı zorunlu tuttu? Her biri kaç ECTS genelde?
Bizde 6 ECTS olan aynı yoğunluktaki ders orda laboratuvarı dahil 3-4 ECTS falandı. Okul da toplamda 7 dersi yeterli görmüştü.
Haftada kaç saat dersin vardı? Ödevler, sınavlar yoğun mu? Yoklama çok önemli mi?
Haftalık program değişiyordu. Ama standart bir Fransız’ın 11 dersi, benim 7 dersim olduğunu düşünürsek o oranda boştum. Bir de ben 2 dersi dönem başından bırakmaya karar vermiştim toplamda 5 dersim var gibiydi.
INSA’da ders programları yoğun, ödev-proje-quiz yok denecek kadar azdı. Fransızlar her gün lise gibi 8-5 okuldaydı ama laboratuvar raporları bile laboratuvar sırasında yazılıyordu, eve hiçbir iş kalmıyordu.
Sınavlar vize-final’di. Sanırım Makine mühendisliğinin kararı olarak tek haftada hepsi biterdi. Diğer arkadaşlarım vize final programları konusunda çok daha rahatlardı çünkü.
Yoklama hocadan hocaya değişiyordu ama geneli almıyordu diyebilirim.
Evde mi yurtta mı kalıyordun? Artıları eksilerinden bahseder misin?
Yurt. Yurtta her dairede banyo ve mutfak var. Benim dairem 3 kişilikti ve balkonu da vardı. Böyle deyince mükemmel bir imkân gibi ama mutfak diye 1 adet sadece açık-kapalı modu olan -anneden alınan kaynayınca kısığa al tarifleri yalan- ocak, 1 evye ve 1 mini buzdolabı verdikleri için bu Erasmus boyunca en çok rahatsız olduğum şey oldu. Tezgâh bile yoktu. Yemeklerde oda arkadaşlarımla bazen sıraya giriyorduk. Bir de ocağa su deyince şalter atıyordu ama ocakla evye dip dibeydi.
Tuvalet kısmı sadece klozetten oluşuyordu, lavabo + duşakabin başka bir yerdeydi. Tuvalet insana geçmişini sorgulatacak düzlüğe sahipti ve neden lavabo koymadıklarını asla anlamıyorum, tuvaletten çıkınca biri duştaysa bulaşık deterjanıyla el yıkamak durumunda kalıyordum. Bir de göz kanatıcı bir renk seçimi vardı odanın, yerler yeşil duvarlar turuncu, mobilyalar sarı tahta, verdikleri battaniye maviydi.
Bunun dışında tüm Erasmus öğrencileri aynı yurt binasındaydı. Bu, gece dışarı çıkmalar veya oda partileri için büyük bir avantajdı bence. Yurdun da en güzel yanıydı. Bir de yurt maddi açıdan uygundu tabi. Euronun 4-5 tl civarında olduğu o günlerde de baya önemliydi bu kısım.
Üniversiteye yakın bir yerde konaklamak mı şehir merkezinde konaklamak mı daha iyi? Öğrencilerin yoğun olduğu özel bir bölge vb. var mı?
Bu Erasmus’tan ne beklediğinize bağlı aslında, Erasmus kankalarıyla müthiş eğlenceli zamanlar istiyorsanız kesinlikle yurt. Yok, sürekli bu ortamın içinde olmama gerek yok, evimde tek başıma takılacağım zamanlar olsun, yaşayacağım yerde de bir uyum olsun diyorsanız ev.
Ev için okul civarı zaten sadece öğrenci evi. 3 tane üniversite aynı kampüste yan yana sonuçta. Ama okul çevresinde konaklamaktansa şehir merkezi insana çok daha farklı bir deneyim yaşatabilir. Ben tekrar Erasmus’a gitsem yine yurtta kalırdım ama yaşamaya gitsem şehir merkezine giderdim.
Ev tutmak isteyenlere önerebileceğin bir bölge var mı? Ev arıyorsak hangi sitelere, Facebook gruplarına vb. bakmalıyız?
Okul çevresi öğrencilerle dolu zaten çok fazla özel yurt da var. Bunun için Facebook grubu hiç bilmiyorum kütüphanede ilan asıyorlardı. Ev aramak için de Google’a “lyon appartement a louer etudiant” yazınca çıkıyor bir şeyler.
Hotel de Ville, Croix-Rousse, 6e ve 7e arrondissement güzel bölgeler. Part Dieu ve civarları da bence yaşanır gibiydi.
Guillotiere Lyon’da kendimi güvende hissetmediğim tek yer olabilir yaşamak için orayı seçmezdim. Perrache, evler çok güzel tam bir klasik Fransız apartmanı ama bana belki de İstanbul’dan gelen önyargımdan yaşanabilir bir semt gibi gelmemişti.
Özel olarak 7e arrondissement’ı çok beğeniyorum, hem merkeze yakın yürüyerek yarım saat falan, hem parka yakın, hem güvenli şık bir mahalle. Ama diğer bölgelerle arasında 100 € kadar fark ediyor olabilir aylık. Daha çok hayatın çalışma kısmında yaşanabilir bir yer gibi.
Erasmus’a gitmeden önceki süreçte önceden ödemek zorunda olduğun ücretler oldu mu? Sağlık sigortası, yurt taksiti, vize, uçak bileti, belgeler vb. Bunlar ne kadar tuttu?
Sigorta Fransa’da yapılıyordu. Yurt taksidi -depozito da 1. ayla beraber- yine gidince alındı. Vize 50 € idi. Campus France kayıt parası 100 tl’ydi. (Emin değilim) Uçak bileti (pegasus %40 indirimi sayesinde, 20 kg bagajla) 200 tl. Özetle Fransa’daki bürokratik işler Fransa’da halloldu.
Bize Lyon’daki fiyatlardan biraz bahsedebilir misin?
Fransa merkez Avrupa’da İsviçre’den sonraki en pahalı yer. Türk liralısıyla Nordik refah zulmünü bu duruma dahil etmiyorum.
Dışarda yemek yemek can sıkıcı, sadece kebap 6 € falan yanına patatesle 8-10 €. Başka bir yemek yemek en iyi ihtimalle 14-15 €. Kafeler nispeten iyiydi ben gittiğimde, 3.5-4 €ydu düzgün bir kafede, düzgün bir kahve. Bu Türkiye’de mümkün diyebiliyordum. Starbucks filtre kahvesi 2.95 €ydu.
Ulaşım onlara ucuz, tek biniş öğrenci 1,45 €. Aylık sınırsız biniş 30 €.
Derin market analizi geliyor. Haftalık harcama 40 € civarı oluyordu. Temel ürünleri incelersem:
*Et, indirim olmadığı zaman ve 2 kilo falan alınmayacaksa domuz kilosu 8-10 €, tavuk-hindi-dana 11-12 €, kuzu muzu 13-14 €.
*Süt, 72 cente bulmuştum, Carrefour marka.
*Yumurta, tanesi 20 cent, büyük ve uygundu.
*Su, bence çeşmeden için ama yine de Cristalline su 1.5 lt 17 cent (büyük Carrefourlarda)
*Ekmek, ekstra koruyuculu fabrikasyon ekmekler 90 cent, baguette (bayatlama hızından bıkıp 2. hafta salarsınız bence ama) 50 cent falandı.
*Croissant, kruvasan şekli olsun tadı olmasa da olur Carrefour kruvasanları 10’lu 4 € falandı, normalde tanesi 1 € gibi bulunuyor fırınlarda.
*Sebzeler farklı dönemlerde daha uygun. Sabit fiyatlar: 250 gr cherry domates 1 €, 6 tane küçük muz 1 €, marul 90 cent, semizotu 1 €, patates soğan 2-3 € civarı.
*Şarap en ucuzu bile çok güzel -pet şişede satılan yemeğe koymalık şaraptan bahsetmiyorum- 2 € bandında güzel şeyler var.
*Bira, Koenigsbier Carrefour Market litresi 1 €. 25Lik 10lu satılıyor. Dışarda 50lik 4-5 € falan.
*Abur cubur, cipsler pahalı sadece Carrefour cips a l’ancienne ucuz 60 cent. Madeleine, güzel bir mini kek, kilosu 4 € falandı 1 kilo alıp 1 haftada dizi izlerken yiyordum, siz yapmayın.
*Çikolata sanırım Lindt’ler 1,70 €.
*Kuru baklagiller kilosu 3-4 €.
*Ton balığı, ağır metalden zehirlenmek sizi üzmeyecekse kilosu 7€ falan vardı sanırım.
*Makarna, Carrefour kilosu 89 cent.
*Zeytinyağı 5,75 € Carrefour ama adamakıllı zeytinyağı alın bence önemsiyorsanız.
Para yetiyor mu? Bir ayda ortalama neye ne kadar harcıyorsun? Para transferlerini nasıl yapıyorsun?
Hibe kesin yetmiyor kira ve geçinmeye. Gezme kısmı hariç, kira-yemek-içmek-eğlenmek dahil yaklaşık 700-800 € diyebilirim. Kiram 364 €, temel besin ihtiyaçları 200 € tutuyordu ayda. -buna zeytinyağı, tabak çatal tencere vb gibi tek seferlik mutfak ihtiyaçlarının aya bölünmesi de dahil-. Her ay sabit, telefon gibi giderler de 70-80 Euroydu Paramı gitmeden ihtiyacım olacak kadar Euroya çevirip, bankaya atmıştım. Dönem içinde hiç döviz almam gerekmedi.
Türkiye’de herhangi bir bankanın senin ülkendeki bir bankayla anlaşması var mı? Diyelim ki anlaşma yok, en az kesintiyle hangi bankanın kartıyla orada hangi ATM’den para çekiliyor?
BNP Paribas ve TEB anlaşmalı. TEB’deki Euro hesabınızı kartınıza bağlarsanız -internet şubeden 1 dklık iş- kesintisiz komisyonsuz para çekebilirsiniz.
Bankaların mobil uygulamalarını kullanabiliyor musun? Telefona Türk hattını takmamıza gerek var mı?
Türk hattımı 2. hafta falan kaybettiğim için gerek kalmadı diyebilirim. Bir de ben zaten hiçbir kartımı internet alışverişine açmayı onaylamamışım 2018 Ocak’ta. Ama internet alışverişlerinde Fransız hattıma bağlı Fransa kartımı kullanıyordum zaten. TEB uygulaması için hatta gerek yoktu.
Hangi telefon operatörünü kullanıyorsun? Paketinde neler var ve ne kadar ödüyorsun?
Free Mobile. 100 gb internet (Fransa içi), 25 gb internet (Avrupa’da) sınırsız konuşma sınırsız mesaj. 19 € (Yurtta Wifi yoktu, odamda LAN girişi oturulabilir hiçbir noktaya yakın değildi. 100 gb ilaç gibiydi)
Şehir içi ulaşımını nasıl sağlıyorsun? Bisiklet yaygın mı? Ulaşım için ayda ortalama ne kadar harcıyorsun?
Lyon’u anlatırken bahsettiğim gibi bisiklet yaygın. Toplu ulaşım ağı çok gelişmiş, her yere metro ya da tramvay gidiyor. Aylık sınırsız biniş 30 Euroydu, ben başlarda aldım ama bence gereksizmiş keşke en baştan bisiklete girseydim. Araç sürücülerini İstanbul seviyesinde sanınca insan, adada gezerken öğrendiği bisiklet sürüşlerine güvenemiyor.
Gittiğin ülkede okurken çalışma olanağın var mı? Varsa haftada kaç saat çalışma izni var ve ortalama ne kadar kazanılıyor?
Yanlış bilmiyorsam Fransa 6 aya kadar olan D tipi vizeye çalışma izni vermiyor.
Diyelim ki hasta oldun, yurt dışı sağlık sigortanla hangi hastanelere gidebiliyorsun, prosedür nasıl?
Yurt dışı sağlık sigortası yaptırılmıyor, Fransa öğrenci sağlık sigortası var. Smerra ya da LMDE iki şirket var, aynısı birbirinin. Hasta olunca önce ölmeye yaklaşmanı bekliyorlar, aciller gerçekten acil müdahale gerekmediği sürece bakmıyor bile, poliklinikler 1 ay sonra falan randevu veriyor, olur da doktor muayene ederse o sırada ücreti ödüyorsun sonra banka hesabına büyük kısmını geri iade ediyorlar.
Bol bol gezdin mi? Gezme işlerini nasıl planladın (ulaşım, yararlandığın siteler, appler, konaklama)? En sevdiğin şehir/ülke neresiydi?
Bol bol gezdim. Zaten Fransa’da çok tatil vardı, 1 aydan fazla resmî tatildi totalde. Toplam 22 şehirdi sanırım. Favorim Porto ve Portekiz. Ulaşım için fikir edinme aşaması: Rome2Rio aktarmalı gidiş konusunda güzel fikir veriyor, GoEuro tüm ulaşım yolları için fiyatları gerçeğe yakın çıkarabiliyor, Skyscanner çevredeki havalimanlarını da dikkate alması sebebiyle çok işime yaradı.
Ulaşım için karar verme aşaması: Blablacar kısa mesafe yolcuklarımda çok işe yaradı. Flixbus ve Ouibus otobüs için vazgeçilmez. Ryanair da favorilerimdendi. Konaklama: Airbnb, Booking, Hostelworld. Gezilecek yerler: Google, Tripadvisor, bloglar, reklam olmayacaksa Oitheblog, çok güzel kafeler öneriyorlar. Şehir içi ulaşım: Moovit, Google maps.
Genel planlama şeklim: bir arkadaşla konuşup şuraya mı gitsek gazı> uçak bileti genel fiyat bakış> gidilir yalnız ikinci gazı > gezip görülecek yerleri bulma > çok güzel yermiş üçüncü gazı > tarih uyuşturma, o zamana uçak bileti bulma > konaklama bulma
Lyon’dan hangi ülkeleri ziyaret etmek daha ucuz ve mantıklı?
Ziyaret etmekse İsviçre, içerdeki frank zulmünden ben sorumlu değilim. Lyon-Cenevre otobüs 10 € gibi bir şeydi. Yola biraz daha atarım ülke ucuz olsun diyorsanız İtalya. Torino-Barcelona 10 € Ryanair sayesinde İspanya. Torino-Lyon arabayla 4 saat falan, bu noktada da Blablacar’a bağlanmak lazım.
Başka bir ülkeyi seyahat etmek istediğinde vize almak zorunda kaldın mı? Kısaca anlatır mısın?
Schengen 🙂
Rutin bir günün nasıl geçiyor?
Uyanış *** -Erasmus’ta bile 8’de dersim vardı- derse gidiş *** Dönüp odada kahve içiş *** Kahvaltı ediş *** Yeni uyanan oda arkadaşlarıyla sohbet *** Dizi/film/kitap *** Derse gidiş 2 *** Yemek yapış -o ocak fonksiyonunda 3-4 saate kadar çıkabilen bir aktivite- *** Boş ya da dolu bir şeylerle ilgileniş *** “Akşam bir şey varmış” hazırlanış *** Akşam bir şey yapış.
Yemek işini nasıl hallediyorsun?
Totalde 5-6 kez dışarda yedim sanırım hep kendim yaptım. Uzun ve meşakkatliydi ama vakit boldu sorun olmadı. Üşendiğim zaman salata yiyordum. Bir de bol bol abur cubur yedim hücrelerim affetsin.
Spor yapmak istersen nasıl olanaklar var?
Okulun 15 tane tenis kortu, 2 tane futbol sahası, birinin çevresinde koşu pisti, basketbol, voleybol sahaları, yüzme havuzu -haftada bir gün takım dışındaki öğrencilere açıktı-, öğrenciye yıllık 90 € gibi bir fiyatla özel eğitmenli spor salonu var. Ayrıca okulun yürüyerek 15 dk uzaklığında Parc de la Tete d’Or var ve çevresi koşu için düzenlenmiş.
Bunun dışında tüm sporlar için kulüpler de var. Toplaşıp kayağa, raftinge gidiyorlar.
Erasmus öğrencileri için bir kulüp var mı? Varsa aktif mi? Ne gibi etkinlikler düzenliyorlar?
ESN CosmoLyon tüm Lyon üniversitelerinin ESN’i. Aktif baya, barbekü, Erasmus partileri gibi etkinlikleri var. Bazen günübirlik gezi de düzenliyorlar.
Gece hayatı nasıl?
Ben gece hayatını beğenmedim. Ama 1-2 kez Erasmus partisine, 1 kez de bir özel partiye gittim çok aramadım yani.
Erasmus partilerinin olduğu Loft Club, küçük, basık ve insan istifiydi, havalandırması rezaletti ve inatla duman efekti salıyorlardı. Müzik de fransız rap’i, reaggeton, amerikan club müzikleri ve amerikan rap’i arasında ani değişimler geçiriyordu. Club’a olan tavrımı, sigara kullanmamama rağmen burası daha havadar ve daha eğlenceli diye sigara odasında geçirmemden anlayabilirsiniz. Sana kırgınım ve laflar hazırladım Loft Club. Diğer parti güzeldi ben çok yorgundum, acı vericiydi. İsmi Le Sucre.
Ay bir de Ayer’s Rock var, gerçekten kötü bir Erasmus pub’ı ve pub bazen kendini club sanıyor. Ama pazartesileri 25’lik sulu bira 1 €. Başlarda her pazartesi gittim, sonra dedim ki Erasmus’tayız diye ölmedik, pazartesileri kendi küçük arkadaş grubumla şarap içtim. Ben denemedim ama Boat Clublar var. Görece pahalıydı. Fransız clubbingi çok sarmadı diye risk almamıştım.
Favori mekanların nereler?
Favori semtim Croix-Rousse. Favori cafem La Boite a Cafe. Favori tatlıcım Aux Merveilleux de Fred DEĞİL, ama başkaları çok seviyordu önünde sıra olur, söylemek lazım. Favori tatlıcım da La Boite a Cafe.
Favori şarap evim -bunu favori yapan mekânın kendisi mi orda ettiğim sohbet muhabbet mi bilmiyorum ama- Odessa. Favori manzaram Parc de la Feyssine, sonlara doğru arada bir spot. Favori yemek yerim, Cafe203 DEĞİL. Ben başka yer bilmediğimden hep oraya gittim dışarı çıktığımda, aşırı ortalama bir yer, çaresiz kaldığınız zaman gidin isterseniz. Favori spor yerim, arkadaşlarla piknik yapalım, takılalım, tek başıma kitap okuyayım yerim Parc de la Tete d’Or.
Yabancı dilde arkadaşlıklar kurmak, hayatını devam ettirmek zor oldu mu?
Benim Fransızcam vardı zaten, zorlandım diyemem.
Ben genelde şu ülkenin insanlarını kendime daha yakın buldum dediğin bir ülke var mı?
Meksika, yemeklerimiz, aile bağlarımız çok benziyor.
Türk’üm dediğinde sana nasıl yaklaştılar, nasıl tepkiler aldın?
Hiç Türk’e benzemiyorsun dediler genelde. Ama Türk olmam davranışlarında olumlu olumsuz etki yaratmadı.
Giderken yanında neler götürdün? Aman şunları Türkiye’den alın mutlaka diyeceğin şeyler var mı?
Standart kıyafetlerin yanında her koşula hazırlıklı olmak için içlik ve bikini götürdüm. Hazırlık skalam -15 – 45 derece arasında genişti. Tarhana götürün bence, hastalıkta, sağlıkta her derde deva. Yine onsuz yapamam dediğiniz kuru yiyecekler de lazım gibi. Ben götürmemiştim ama formal ortamlara da gidebilecek 1 ayakkabı ve 1 elbise götürmek gerekli.
Şimdiki aklım olsa Erasmus’a/Exchange’e şuraya giderdim dediğin bir yer var mı?
Biraz daha cesur davranıp Avustralya ya da Uzak Doğu’ya gidebilirdim.
Bu süreçte kendini en kötü ve en iyi hissettiğin anları anlatır mısın?
En iyi hissettiğim an Floransa’da gezerken bir anda yerel bir arkadaş grubuna karışmam ve tüm gece şehir, dertlerimiz ve mutluluklarımız hakkında sohbet ettiğim zaman olabilir.
En kötüsü ise tl/€ paritesinin uçtuğu zamanlarda yaşadığım buhranla beraber, “arkadaşlarıma dışarı çıkalım desem çok pahalı, başka bir şehri gezsem çok pahalı, kitap alıp parka gidemem yağmur yağıyor, ama yatakta yatmak da yeter artık” anlarımdı sanırım.
Şu anki hayatın gitmeden önceki beklentilerini karşılıyor mu?
Hayatımın en eğlenceli unutulmaz 5 ayı olur sanıyordum açıkçası, sürekli gezerim, insanlarla çok güzel anılar biriktiririz vb. Hayal gibi olur diye düşünüyordum. Baya gerçekti. Toplamda 1 ayım depresif/kötü mod geçmiş olabilir. Sosyal çevremle beraber yaşadığım alanı anlamlandıran biri olduğum ve yaklaşık 8 yıldır koruduğum sosyal çevremden uzaklaştığım için çok bocaladım kimi zaman. Kendi kendime vakit geçirmeyi seven ve görece içe dönük biriyim aynı zamanda. Biri bana bir şeyler yapalım mı demediği sürece odadan çıkmadığım günler oldu. Fransız pastane ürünlerine düşüp günde sadece 100 adım falan atıyordum sonuç 5 kilo almak oldu zaten.
Exchange yapmayı öneriyor musun, şu ana kadar sana ne kattığını düşünüyorsun?
Erasmus kesinlikle yaşanması gereken bir deneyim. Her anım harika geçmedi ama kendimi ruhsal olarak çok geliştirdim. İleride yurt dışında yaşamayı düşündüğüm için çok güzel bir ön gösterim oldu.
Beklentilerimin uçuk olması sebebiyle karşılığını alamasam da hiç beklemediğim şeyler de oldu, gerçekten yakın ikili arkadaşlıklar elde ettim, koşmak konusunda motive olduğum ilk zamanlar Lyon’daydı ve şu an İstanbul’da bunu hala sürdürüyorum. Neyi sevdiğimi, neye sinir olduğumu çok güzel gördüm, kendimi çok iyi tanıdım. Ailemin ve arkadaşlarımın değerini çok iyi anladım. Çok güzel gezdim ama art arda 20 gün full performans gezemeyeceğimi Erasmus’ta gördüm mesela, aralara boş gün koymak lazımmış.
Gerçek anlamda ekonomi yapmayı Erasmus’ta anladım. Türkiye’de durum para biriktirmek için dikkat etmekken Erasmus’ta durum bazen ya yetmezse korkusuyla dikkat etmekti.
Ben yaptım siz yapmayın ya da ben yapmadım siz kesin yapın dediğin şeyler var mı?
Gittiğiniz gibi Velo’v (bisiklet sistemi) üyeliğinizi başlatın. Aylık ulaşım almayın. Hava kötü diye depresyona girmeyin, hem Birleşik Adalılar tarafından dalga konusu olursunuz hem de günün 2-3 saati çöp olur. Zamanınız kısıtlı, odada boş boş çürümeyin, ama sırf Erasmus’tasınız diye de istemediğiniz partilere de katılmayın. O dizi dönünce de izlenir ama sizi rahatlatacaksa izleyin tabi.
İnsanlarla ikili arkadaşlıklar da kurun. Arkadaşlıklarınız sadece ortamlardaki toplu sohbette kalmasın. Yerel sınıf arkadaşlarınızla da sohbet edin arkadaşlık kurun, şehri size onlar tanıtır. Gezeceğiniz yerlerde veya yaşadığınız yerde geçen kitaplar okuyun, filmler izleyin. Gezdiğiniz yerlerde free walking tourlara katılın. Zamanınız boşsa yatıp çürümeyin, istediğiniz alanla ilgili online derslere bile başlayabilirsiniz. Dersleri nasılsa geçerim demeyin, Boğaziçi’ndeki bir sıkılığa zaten gerek yok ama hibe için 10 kredi geçmek gerektiğinin farkında olun, Fransa’da 3-4 ders ediyor.
Bonus: Fransa’da ya da Lyon’da bunları yapmadan dönmeyin dediğin neler var?
Eğer et tüketiyorsanız, Lyon’un yerel restoran türü Bouchon. Yerel ve güzel. Şarap tabi ki. Ücretsiz krep etkinliği kovalayın hahah, ipucu bde’de Erasmus’lulara özel bir etkinlik yapıyorlar ve Loft Club bütün Erasmus partilerinde sigara odasına yakın bir yerde bedava krep dağıtır. (“We are in France after all.”)
Buraya kadar okuyan kahve severlere bonus: Part-Dieu Carrefour’da plastik V60 2.10 €. Bir de kâğıt filtre alırsanız taze kahve her an erişilebilir olur, hayat kaliteniz 10 kat artar.
Leave A Comment