Önce seni tanıyalım.
Merhabalar efenim, ben Yiğit Karaduman. 21 yaşında, İstanbul’da yaşayıp Kocaeli’de okuyan, hayatı yollarda geçen, rock ve metal müzik tutkunu, yönetmen olmaya çalışan bir gencim. Erken çöktük ama kimliğim genç olduğumu söylüyor…
Neden Erasmus’a gitmek istedin?
Benim liseden beri hayalimdi bu. Hatta tweet’lerim falan var arada açıp okurum nostalji olsun diye. “Oğlum Yiğit” diyorum kendime, “Üniversiteye geçince bir kuzey ülkesinde Erasmus yap.” Kuzey ülkesi olmadı ama olsun zaten soğuk sevmiyorum ben… Üniversiteye geçince de babam “Oğlum, Erasmus yapacaktın ne oldu o iş?” diye sordu, “Daha sınıfı zor geçiyorum L” diyordum. Çünkü bölümümüz tek okula tek kişi gönderiyor. O 1 kişi olmak da bana düşmez dedim… Neyse efendim, bir anlık gaza gelerek sınava başvuru yaptım, oradan sonrası malum.
Tercih listeni neye göre yaptın? Okulun eğitim kalitesi mi şehir/ülke mi yoksa ekonomik nedenler mi seni daha çok etkiledi?
Tercih listem yoktu ki benim. Tek okul tek kişiydi kontenjan. He şöyle oldu sonra, başka bölümden ek kontenjan geldi, 1 olan kontenjan 3 oldu, öyle gittim ben de. İlk olarak Polonya’nın Sanok şehrini seçtim, toplantı odasından çıktım “Sanok neresi ya?” diye bi Google’a sordum, 30 bin kişilik bir şehirmiş. “20 yıldır İstanbul’da yaşıyorum ben kafayı yerim burada” diyerek, birkaç dilekçe ve koşuşturmayla Portekiz’in Porto şehrine aldırdım kaydımı. Sonra gece telefon geldi, “Yiğitçiğim seni oraya gönderemiyoruz, İspanya verelim mi sana?” dediler, ben de zaten yurt dışına çıkmaya dünden razıyım, Kuzey Irak bile olur demişim toplantıda hocalara, “Olur ihihi” dedim kapattım telefonu. Sonra vize için istediğim belgede bilgilerim Portekiz’e göre düzenlenmişti ama olsun, o bizim yetkili kişilerin beceriksizliğiydi…
Erasmus’a gitmeden önce ve gittikten sonra ne gibi zorluklar yaşadın?
20 yıldır İstanbul gibi metropol bir şehirde ailemle yaşıyordum. Giderken biraz korkuyordum açıkçası. Yapabilir miyim, bizimkileri özler miyim, depresyona girer miyim, şehir ufak gelir mi, ya gezemezsem vesaire çok korkum vardı ama olumlu kısımları bu korkuları göz ardı ettirdi bana. Döndükten sonra da “Ben Cervantes 4’ü (evimizin adresi) özledim” diye evde durduk yere bağırıyordum. İlk 2 gün sorun yok, ama 15 gün çektim o post-Erasmus sendromunu. Güzel vakit geçirmiştim, gerçekten özlüyordum. Hala da özlüyorum açıkçası ama artık depresyon kısmı kalmadı.
3 kelimeyle kendi Erasmus’ini tanımlar mısın?
Gez, iç, tekrarla.
Şu anda hangi şehirdesin? Bize birazcık artılarıyla eksileriyle şehrini anlatsana.
Az nüfuslu şehirlere ön yargım vardı, “Köy gibidir orası ya, yapabilir miyim” gibisinden, bi geldim Zaragoza’ya, hiçbir olumsuz kısmını görmedim. Her yere yürüyerek gidebiliyorum, ulaşım rahat, insanlar güleç, stresli insan yok sokakta. Tamam iş çıkış saatlerinde tramvay biraz dolu oluyor, Casco denilen “barlar sokağı” mantığında kurulan bölgede hafta sonu sabaha kadar insan eksik olmuyor ama bunlar da tatlı kısımları. İstanbul’da metrobüs görmüş insan için onlar hava cıva. Havası sıkıntılı sadece Zaragoza’nın. İki dağın arasında kalan bir şehir olduğu için, bol bol rüzgar alıyor. “Donuyorum Alberto, üşüyoruz reis” tarzı yakındığım arkadaşım bana “Şu an hava yazdan kalma, sen kışın ne yapacaksın” demişti. Rüzgar olmasa sımsıcak şehir Zaragoza. Öğrencisi bol, güleç insanı bol, dönercisi bol, huzuru bol, insanı az…
İspanya’nın kültürü nasıl? Sence farklılıklarımız ve benzerliklerimiz neler?
Sıcak insanlar, az buz İspanyolcamla bir şey sorarken insanlar yardım etmek için sıraya giriyorlar resmen. Aynı bizimkiler. Farkımız ise onlar çok mutlular. O bizim problemimiz gerçi…
Türkiye’de nerede yaşıyorsun? Bu şehirle Zaragoza’nın farkları neler? Bu farklar hayatını nasıl etkiledi?
İstanbul’da. Biri 20 milyon nüfus, diğeri 700 bin. Zaragoza’da yürürken insanlara çarpmak zorunda değilsiniz. Toplu taşıma beklemek zorunda değilsiniz. Sabaha karşı sarhoş halde eve yürürken arkanızı kollamak zorunda değilsiniz. Zaragoza çok rahattı benim için. İstanbul’a gelince birkaç kez evden çıktım, daha sonra uzun bir süre çıkmadım. “Ne kadar çok insan var…” diye eve kapatmıştım kendimi. İnsanlardan çekindiğim korktuğum vesaire yoktu, kaosa, hızlı yaşamaya 5 ay ara vermiştim, birden o hengamenin içinde yer bulamadım kendime.
İlerde Zaragoza’da yaşamak ister misin? Örneğin Master yapmak ya da çalışmak için geri dönmek gibi bi planın var mı?
Keşke. Çok isterim ama imkanlar dahilinde bu mümkün görünmüyor. He ama burada yapımcı bulursam, o da “Oğlum al sana şu kadar para, git çek filmini istediğin yerde” derse, çalışmak için ilk gideceğim yer Zaragoza.
Zaragoza’da hangi üniversitenin hangi kampüsündeydin?
Universidad San Jorge, Villanueva de Gallego.
Eğitim hangi dilde yapılıyor? Eğer İngilizceyse hocaların dil yeterliliği nasıl?
İngilizce dersler seçtim ben, İspanyolca dersler de vardı. İngilizceleri gayet yeterliydi hocaların ama arada sırada takılıp, sınıftaki İspanyol öğrencilerden “Ya ciğerim, İngilizcede şu kelime neydi de bakalım?” diye yardım alıyorlardı. Olsun, bizde de vardı o…
Dersler zorluyor mu? Sence eğitim sistemi nasıl?
Zor değil ama kaliteliydi. Gittiğim okul İspanya’nın en dandik okullarından biri olmasına rağmen, eğitimi Kocaeli ile kapışırdı hatta yer yer geçerdi bile. Tek sıkıntı, okullar arası iletişimsizlikten doğan ders problemiydi. Örneğin, ben sinema okuyorum ama orada ekonomi dersleri gördüm İngilizce olsun diye. Böyle ufak tefek problemler olmuyor değil.
Erasmus öğrencileri ve yerli öğrenciler aynı sınıflarda mı eğitim görüyor?
Yer yer evet. Derse göre değişiyor.
Türkiye’deki okulun kaç tane ders almanı zorunlu tuttu? Her biri kaç ECTS genelde?
Hatırlamıyorum açıkçası. 6 ders aldım, toplam 30 krediydi. 2’sinden kaldım, daha buradaki belge işlerine başlamadım. Umarım dönem uzatmam ya…
Haftada kaç saat dersin vardı? Ödevler, sınavlar yoğun muydu? Yoklama çok önemli miydi?
4 gün dersim vardı, en yoğun günümde 3 dersim vardı. Ödev konusunu konuşmak için ayrı bir paragraf açayım o zaman, o konuda dertliyim…
15 yıldır okuyorum, ödevlerden hiç haz etmedim. Dönem ödevlerini vesaire saymazsak, 6. sınıftan beri ödev yapmadım. Ama Universidad San Jorge, yiğidin harman olduğu yer… Her hafta sunumlar, sayfalarca verilen aylık ödevler beni kısa süreli depresyona sokmuştu. Hayatında 5 sayfa Türkçe yazı yazmamış olan ben, İngilizce olarak bir Türk firması hakkında, hiç de bilmediğim bir konu üzerinden 10 sayfa yazı yazmıştım. (ve o dersten kaldım…)
Kalacağımı bilseydim yemin ederim yapmazdım. Ödevlerden inanılmaz bıkmıştım, Erasmus bu değildi, gezmem, itlik serserilik yapmam lazımdı. Ama ben ödevi daha çok yazmışım gibi göstermenin yollarını araştırıyordum internette…
Yoklama çok önemliydi bizde. Zaten yoklama sorunu olmasaydı 20 tane ülke gezip dönerdim Türkiye’ye. Sorun olduğu için 5 ülkeyle sınırlı kaldı.
Evde mi yurtta mı kalıyorsun? Artıları eksilerinden bahseder misin?
Evde kalıyordum. 6 kişiydik evde. Tam Temel fıkrası. Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan, iki de Türk. Kalabalığa alıştım hemen, ev bir türlü boş olmuyordu. Gelen gidenimiz çoktu. Tek sıkıntı banyo sırasıydı, ona da artık yapacak bir şey yok…
Üniversiteye yakın bir yerde konaklamak mı şehir merkezinde konaklamak mı daha iyi? Öğrencilerin yoğun olduğu özel bir bölge vb var mı?
Ben şehir merkezindeydim çünkü okulumun yanında Konya Ovası’ndan hallice boş araziler vardı. Merkezde oturmak inanılmaz güzel bir şeymiş, hayatımda ilk defa bir mekandan yürüyerek maksimum 15 dakikada eve geldim. Durağa da yakındı evimiz, bak bahsedince yine özledim… Cervantes Quatro, özleniyorsun dünyanın en soğuk ama en samimi evi L
Ev tutmak isteyenlere önerebileceğin bir bölge var mı? Ev arıyorsak hangi sitelere, facebook gruplarına vb bakmalıyız?
Zaragoza için Gran Via, Sagasta ve San Francisco bölgelerini önerebilirim. Zaten her yer birbirine yakın ama olsun…
Bize Zaragoza’daki fiyatlardan biraz bahsedebilir misin?
Gayet ucuzdu, 70 sente 1 litrelik bira, 11 euroya 70’lik vodka almıştım. Türkiye’de o fiyatlara, bahsettiğim ürünlerin sadece kapaklarını alabiliyorsunuz. Yiyecekler, teknoloji, ulaşım, genel olarak uygun fiyatlarda. Tek problem ısınma ücretleri. İnanılmaz pahalı. Evde montla oturduğumu biliyorum…
Para yetiyor mu? Bir ayda ortalama neye ne kadar harcıyorsun? Para transferlerini nasıl yapıyorsun?
Yetiyor sanıyordum ama yetmiyormuş. Standart bir ayda en çok market alışverişine 100 euro civarı harcıyordum. Kira 240, faturalar 30-40, sosyal harcamalar 150 civarıydı. Tabi ilk ay okul otobüsü için ekstra para verdim, sonraki aylarda gezdim, dövmeler yaptırdım, konserlere vesaire gittim. “Bir kere olacak bir şey sonuçta” kafası olduğu için bende, pek düşünmedim parayı. He şimdi açım o ayrı konu…
Türkiye’de herhangi bir bankanın senin ülkendeki bir bankayla anlaşması var mı? Diyelim ki anlaşma yok, en az kesintiyle hangi bankanın kartıyla orada hangi ATM’den para çekiliyor?
Ibercaja. Onu bulana kadar neler neler yaptım ama… Santander’den 70 euro çekerken 13 euro kesti, iptal etmeme rağmen “Çoktan kestik geçmiş olsunJ” der gibi hem paramı verdi, hem de kağıtta yazan -13 ibaresini kalınlaştırmışlardı. Ayıp…
Hangi telefon operatörünü kullanıyorsun? Paketinde neler var ve ne kadar ödüyorsun?
Orange kullandım ben. Ballena 14. 2 GB internet diye anlaşmıştık 2 de hediye ettiler sağ olsunlar, 20 euro gibi bir fiyatı vardı yanlış hatırlamıyorsam.
Şehir içi ulaşımını nasıl sağlıyorsun? Bisiklet yaygın mı? Ulaşım için ayda ortalama ne kadar harcıyorsun?
Yürüyerek. Her yere yakındı canına yandığımın evi.
Diyelim ki hasta oldun, yurt dışı sağlık sigortanla hangi hastanelere gidebiliyorsun, prosedür nasıl?
Özellere gidiyorsan sigortanın detaylarını istiyorlar. Ödemeyi yapıyorsun, fiş veriyorlar, sen o fişi Türkiye’ye dönünce sigortadan tahsil ediyorsun. Devlette de “İzin getir, beleşe tedavini ol” dediler. İzin olaylarına kafam basmadı benim, yapamadım.
Bol bol gezdin mi? Gezme işlerini nasıl planladın (ulaşım, yararlandığın siteler, appler, konaklama) ? En sevdiğin şehir/ülke neresiydi?
5 ülke 13 şehir gezdim, ilk kez yurt dışına çıkmış birine göre gayet iyi bence. Genelde Erasmus arkadaşlarımla gezdim ama en çok keyif aldığım maceram, Türkiye’den beni ziyarete gelen arkadaşımla 11 günde 3 ülke 5 şehir gezme temalı gezimizdi. Yer yer şehirlerde kaybolduk, bazen havaalanlarında uyuduk, hostel diye tuttuğumuz yer restoranın acil çıkış kapısından girilen ve misafirhane olarak kullanılan enteresan bir yer çıktı, bazı oda arkadaşlarımız hırsızlığa maruz kalmışlardı… Neyse, bu süreçte Zaragoza, San Sebastian, Pamplona, Valencia, Barcelona, Madrid, Bergamo, Milano, Verona, Roma, Lizbon, Paris ve Amsterdam’ı gördüm.
Zaragoza’dan hangi ülkeleri ziyaret etmek daha ucuz ve mantıklı?
Belçika ve İtalya’ya gitmek çok ucuz. Düşünülür her türlü.
Rutin bir günün nasıl geçiyordu?
Sabah ev arkadaşım Dimitris beni uyandırırdı, çünkü kendisi bir Alman idi. Alman disiplini diye boşuna dememişler… Neyse, geç kalırdık, servise koşardık. Derse “cafe con leche”lerimizi alıp girerdik, dersi dinlemek yerine birbirimize Facebook’tan komikli videolar atardık, öğlen yemeğine çıkıp minik İspanyolca krizleri geçirirdik. Sonra da eve dönerken markete uğrar, eve geçip odalarımıza çekilirdik. Akşam yemeğine davetli varsa o beklenir, yoksa yemek yenir ve gece dışarı çıkıyor muyuz çıkmıyor muyuz o tartışılırdı. Duruma göre ya yatağa, ya da aynanın karşısına geçilirdi. Çıkılıyorsa birkaç saat sonra eve gelinip bir öğün daha yenir ve uyunurdu.
Yemek işini nasıl hallediyorsunuz?
Marketten hamburger köftesi alıyordum, genellikle onları yiyordum. 4 euroya 1 kilo et, daha ne olsun..
Erasmus öğrencileri için bir kulüp var mı? Varsa aktif mi? Ne gibi etkinlikler düzenliyorlar?
Vardı, genellikle parti organize ediyorlardı. Çoğu sevdiğim insanlardı ama organizasyon konusunda beceriksizlerdi biraz.
Gece hayatı nasıl?
Güne göre değişir. Perşembe günleri parti günüdür Zaragoza’da. Perşembe başlanır, Cumartesi sabaha kadar partiler sürerdi. diğer günleri genelde o kalabalığın çeyreğini bulamazdınız mekanlarda.
Favori mekanların nereler?
Espit Chupitos. Dünyanın en güzel shot bar’ı. Çoğu yerde şubesi varmış, bakarsınız internetten tavsiye ederim. Espit Potter içiniz, Hijo de Puta kesinlikle içmeyiniz. İsminde hayır yok…
Yabancı dilde arkadaşlıklar kurmak, hayatını devam ettirmek zor oldu mu?
Hiçbir problem olmadı ama sadece Türk şakalarını tercüme ederken anlamını yitiriyordu, nezaketen gülüyorlardı. O biraz üzmüştü.
Ben genelde şu ülkenin insanlarını kendime daha yakın buldum dediğin bir ülke var mı?
Yok aslında, her türlü milletten insanın iyi de kötüsü de vardı, hoş ben orada kötüsünü görmedim pek. Hepsi benim canlarım.
Türk’üm dediğinde sana nasıl yaklaştılar, nasıl tepkiler aldın?
Biri “Siz Arapça konuşuyordunuz değil mi?” dedi ilk başta… Onun harici herkes çok şaşırıyordu. Daha sığ bir imaj vardı Türkler hakkında. Ben 3 küpeli, 2 dövmeli, domuz eti yiyen, alkol tüketen biri olarak göründüğüm için bakışlarını çok değiştirmiştim. Siyasi bakımdan çoğu olayımıza hakimler. Ünlüyüz uluslararası siyaset arenasında.
Bu süreçte kendini en kötü ve en iyi hissettiğin anları anlatır mısın?
İstanbul’da patlama olduğu zaman aileme ulaşma çabasındaydım, babam patlama bölgesine çok yakında bir yerde çalışıyor. Ya ulaşamazsam diye çok korkmuştum. Türkiye vatandaşı olmak böyleydi, diğer insanlar bize bakıp olayı anlamaya çalışırken ben anlamış, özümsemiş, kısa yoldan aileme ulaşma peşindeydim. Avrupa’da zırt pırt patlama olmuyordu sonuçta.
En iyi hissettiğim an ise sanırım minik Avrupa turumun sonunda eve döndüğüm an. İstanbul’daki evime dönmüşüm gibi rahat ve sıcak hissettim.
Erasmus yapmayı öneriyor musun, şu ana kadar sana ne kattığını düşünüyorsun?
Şiddetle öneriyorum. Hayatımın en güzel zamanlarıydı. İmkanım olsa yine yaparım. Dilim gelişti, insanlara bakışım değişti, hayata bakışım değişti, zevk anlayışım değişti, kısacası çoğu şeyi değiştirdi. Geliştiğimi hissediyorum.
Ben yaptım siz yapmayın ya da ben yapmadım siz kesin yapın dediğin şeyler var mı?
Ben en iyi mekanlarda dövmeler yaptırdım, siz yapmayın. Çok para.
Ben interrail yapamadım, onun yerine uçakla gezdim, ama genç insanlarsınız, interrail yapın. Belki bir yerlerde karşılaşırız…
Son olarak…
Sinema okuduğum için, Zaragoza’da bol bol video çekerim, kısa film çekerim diye gittim. DSLR kameramı yanımda getiremediğim için “bıdık” adını taktığım aksiyon kameramla gittim. Kısa film yalan oldu ama gezerek tozarak, yalan yanlış bilgiler anlattığım ve kimsenin de izlemediği vlog kanalı linkimi şuraya bırakayım da belki merak eden olur. İyi goygoy dönüyor ama, bence izleyin… https://www.youtube.com/playlist?list=PLCv8y-d_zjpqk7ohTlsa49XEUwhT3GY7A
Leave A Comment