Önce seni tanıyalım.
Adım Evrim Tuğçe Erol. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Ocak ayının son haftasından beri Madrid’de Carlos III Üniversitesi’nde Erasmus yapıyor ve hiç bitmemesini istediğim bir dönem geçiriyorum 🙂
Neden Erasmus’a gitmek istedin?
Hazırlıktayken İngilizce konuşma konusunda eksiğim olduğunu düşünerek ikinci dönemde dört aylığına İngiltere-Brighton’a bir dil okuluna gittim. Daha dönmeden kafama İspanyolca öğrenmeyi koymuştum. İnsanlar çok soruyor ne alaka İspanyolca diye, sanırım sebebi şu: yeni bir dil öğrenmek istiyordum ama ilkokul ve lisedeki felaket ikinci yabancı dil eğitimlerinden sonra Almanca ve Fransızca fikrinden fazlaca soğumuştum. Yepyeni bir şeye başlamanın büyük bir motivasyon olacağını düşünüp dünyada en çok konuşulan dillerden biri olan İspanyolcaya başladım. Başladığım andan itibaren de hayalim İspanya’da Erasmus yapmaktı. GPA’im o zamanlar inanılmaz düşüktü ve arkadaşlarım dalga geçmişti Erasmus’tan söz etmemle 🙂 Geldikten bir ay sonra yedek listesinden çıkarak hibe almaya hak kazandım. Gerçekten isteyince bir şeylerin gerçekleştiğinin kanıtı gibi oldu benim için.
Neden Exchange değil de Erasmus?
Daha çok seyahat edebileceğimi düşündüğüm ve hibe erasmusta verildiği için. Bir de İspanyolcamı geliştirebileceğim iki seçenek vardı okulun anlaşmalarına göre, Granada ve Madrid.
Tercih listeni neye göre yaptın?
İspanya’ya gelmek istediğim konusunda emindim. Boğaziçi’nin Madrid ve Granada’da toplam iki üniversite ile anlaşması vardı. Önce Erasmus’tan ne beklediğimi düşündüm sonra da İspanyol bir arkadaşımın fikrini aldım. Bana Madrid’deki üniversitenin daha prestijli olduğunu ve Madrid’de daha fazla eğleneceğimi düşündüğünü söyledi. Brighton biraz Granada tarzı küçük bir öğrenci şehriydi, değişiklik yaparak daha büyük bir şehirde daha fazla olanakla yaşamayı seçtim. İspanya dışında da Belçika ve Hollanda üniversitelerini yazmıştım ama İspanya’nın olacağından emin olduğum için fazla uğraşılmış bir tercih listem yoktu.
Erasmusa gitmeden önce ve gittikten sonra ne gibi zorluklar yaşadın?
Daha önce yurt dışında yaşama deneyimim olduğu için hem ben hem de ailem oldukça rahattık gelmeden önce. Daha önce Madrid’e tatile gelmiştim zaten (pek sevmemiştim). Yine de tamamen yeni bir hayata başlamak korkuyla karışık bir heyecan veriyordu. 1. dönem Erasmus’a giden ve memnun olmayan arkadaşlarım da biraz gözümü korkutmuştu, ama sonuçta son yıllarda en çok hayal ettiğim şey gerçekleşiyordu! Gelmeden en zorlandığım konu ev bulmak oldu. Şehri önceden görmüş olsanız bile sokaklar tamamen yabancı, ev sahibine güvenebilir misin, ev arkadaşlarınız iyi midir, ev temiz midir, fotoğraftaki gibi çıkacak mı vs. sorular var çünkü. O yüzden Uniplaces’e yöneldim sanırım. Aslında önceden erasmusa giden arkadaşlarımdan önce gidip 1-2 hafta hostelde kalıp o sırada ev bakma fikrini duymuştum ama hem Madrid gibi büyük bir şehirde arayarak ev bulmak zor olacağı için, hem de dünyaları taşıdığım bavulumla 2 hafta hostelde kalamayacağımı bildiğim için o fikri düşünmedim bile. İyi ki de evimi ayarlayıp gelmişim, burada ev arayanların zorlandığını gördüm çünkü. Biraz kişiliğe de bağlı, 1-2 hafta kalırım hostel de diyen de vardır ama adaptasyon daha zor olacaktır o şekilde. Geldiğim günün ertesinde “buddy”m olan arkadaşımla tanıştım. Erasmus’taki en büyük şansım diyebilirim, hem İspanyolcamı geliştirmek hem şehre adapte olmak hem de çok güzel zaman geçirdiğim bir arkadaşa sahip olmak açısından çok mutluyum. İlk iki hafta boyunca okulun ESN kulübünün etkinliklerine katıldım, bir sürü arkadaş edindim. Yaşadığım tek zorluğun 2. hafta 5 hafta süren bir hastalığa kapılmak olduğunu söyleyebilirim.
3 kelimeyle kendi Erasmusunu tanımlar mısın?
Seyahat, tapas, despacito.
Şu anda hangi şehirdesin? Bize birazcık artılarıyla eksileriyle şehrini anlatsana.
Madrid’de Carlos III Üniversitesi’nde okuyorum. Bence Madrid’in tek eksisi ucuz bir şehir olmaması. Özellikle gece hayatını beklediğimden pahalı buldum. Yine de Avrupa geneline bakılırsa çok pahalı sayılmaz. Ucuz olmamasının yanı sıra burada yapılacak çok fazla şey olduğu için ister istemez para harcanıyor. Okulun en büyük eksisi (benim bulunduğum kampüsün) şehir merkezine uzak olması. Artılarına gelirsek; buranın hem eğlence hem kültür hem de gastronomi açısından bu kadar zengin oluşuna bayılıyorum kesinlikle. Ayrıca seyahat etmek için çok avantajlı bir yer; Ryanair başta olmak üzere birçok havayolunun çok ucuz uçuşları var birçok Avrupa şehrine. ESN’i çok aktif bir okuldayım ama ESN dışında da Citylife Madrid tarzı oluşumlar sürekli farklı etkinlikler ve geziler düzenliyor, arkadaş edinmek kesinlikle zor değil. Ayrıca İspanyolca öğrenmek-geliştirmek için en uygun şehirlerden biri olduğunu düşünüyorum çünkü Madridlilerin aksanı çok anlaşılır diğer bölgelere göre.
Türkiye’de yaşadığın şehirle Madrid’in farkları neler? Hayatını nasıl etkiledi bu farklar?
Beklediğim soru! Buraya aşık olmak sebeplerimden biri; herkesin mutlu olması ve yaşamın tadını çıkarıyor olması. İnsanlar çok stressiz, hafta sonu evinde oturan insan bulmak çok zor ve insanlar paralarını ev araba almaya değil yiyip içip tatil yapmaya harcıyor. Cuma-cumartesi sokaklar 3-4’e kadar dolu. 2-3 insandan “tranquilaa” yemişliğim var mesela, onlar çok sakin oldukları için bizim heyecanımız fazla gelebiliyor 🙂 Her ne kadar hayat dolu olmalarına bayılsam da İspanyol gürültüsü diye bir şey var, çok sesli konuşuyorlar gerçekten. Bir de asla yorulmuyorlar. Benim 4-5’te partilerde pilim bitiyor ama eğer bir İspanyol ile partiliyorsanız 6’dan önce çıkmanız zor olabilir. Bir de yemek saatleri farklı, burada gün çok erken başlamadığı için öğle yemeklerini 3 gibi, akşam yemeğini ise 10’dan sonra yiyorlar. Tabi akşam 7’de yiyip sabah 6’ya kadar dans edemez insan 🙂 Yeme kültürleri bana çok farklı gelmedi. Ben zaten (burada herkes sabah akşam kebap yiyoruz sansa da) deniz ürünlerini daha çok severim. Burada da her türlü deniz ürünü çok tüketiliyor. Hoşuma gitmeyen farklılık ise çok fazla karbonhidrat tüketmeleri. Çok fazla ekmek ve patates yeniyor. Nasıl şişman değiller sorusunun cevabı da şu bence: bizim gibi restorana gidip ayağa kalkamayacak kadar yemiyor kimse. Doyacak kadar yiyorlar, yetiyor. Mesela annemle babam geldiğinde deniz ürünleri yemeye bir restorana gittik, herkes doydu ama karnımıza yemekten ağrı girmeyince bir garipsediler sanki yeteri kadar yememişiz gibi. 4 yıldır yaşadığım İstanbul’da stres çok fazla. Hafta içi hiçbir şey enerjim olmuyordu normalde. Bir de burada trafik diye bir şey yok. Arkadaşım “Off Madrid’in trafiği çok kötü” diye araç dolu ama akan yolda söylenirken baya güldüm. Burada alışveriş merkezi çılgınlığı yok bir de, çok hoşuma gidiyor. Sol, Gran Via, Malasaña civarında binlerce alışveriş mağazası var. Herkes hep sokaklarda böylece, bu yönünü çok seviyorum.
Peki buraya tekrar dönme veya burada yaşama gibi bir düşüncen var mı?
Yüksek lisansımı yurt dışında yapmayı önceden de istiyordum ama Madrid’i bu kadar seveceğimi bilmiyordum. Şu an çok büyük ihtimalle buraya yüksek lisans için döneceğimi düşünüyorum. İleride yaşamayı da isterim ama duruma ve karşıma çıkan fırsatlara göre hareket edeceğim için şimdilik bilemiyorum.
Dersler zorluyor mu? Sence oradaki eğitim sistemi nasıl?
İspanya sistemini genelleyemem ama benim okulum çok zor olmamasına rağmen (kendi üniversitemle karşılaştırınca) ÇOK ödev veriyor. Neredeyse her hafta en az bir grup ödevim var. 5 ders almıştım (30 ECTS), biri İspanyolca, 2 tanesinin midterm’ü vardı ama hepsinin en az 3 grup ödevi var, dönem sonu projeleri de artı. Tabii işletme için konuşuyorum, ekonomide falan bu kadar sunum falan olduğunu sanmıyorum. Buradaki sistemi teoride çok beğendim ama pratikte aynısını söyleyemem.
Türkiye’deki gibi 3 kredi-6 ECTS olan bir ders haftada 3 saat; 1.5 saati 20-25 kişilik pratik dersleri, 1.5 saati ise küçük sınıfların bir araya geldiği lecture dersleri. Lecture derslerinde genelde yoklama alınmıyor ama pratiklere katılmak not toplamak için çok önemli burada. Neredeyse tüm pratiklerde case study çözüp çeşitli konularda tartışıyoruz. Buraya kadar mükemmel; ancak sorun şu ki şu ana kadarki pratiklerin hepsinde kendi bilgilerimde bir şeyler yazdım. Bir şey öğrenmeden de yapılabilecek caseler yani. Erasmus’ta olunca bu işine geliyor tabi insanın ama sistem olarak pek beğenmedim. Bir de Boğaziçi’ndeki hocalarımın mükemmel aksanlarını özledim. Ne dediğini anlamadığım için dersine gitmediğim bir İspanyol hocam var mesela. Baya efor gerektiyor bazı hocaların aksanını anlamak. Bir de derslerin çoğu öğleden sonra ve çok geç biten dersler var. Mesela, tüm günler en erken öğleden sonra 2’de başlıyor derslerim, bir gün 21.15’te bitiyor. Türkiye’de olsam eve gelip uyurdum herhalde (10’da varıyorum eve) ama burada hemen üzerimi değiştirip dışarı çıkabiliyorum.
Buradaki ders seçim sistemini pek sevmedim ayrıca. Boğaziçi’nde her dönem film, güzel sanatlar, psikoloji tarzı bir seçmeli ders alırdım. Öncelikle burada seçenekler kısıtlı. Hele 2. dönem, 1. dönemin yarısı kadar ders açılıyor. Bunu fark edince acaba 1. dönem mi gelmeliydim diye düşündüm ama bence buraya baharda gelinmeli her koşulda. Herkese farklı bir sistem sunmuş okul, hiç anlayamadım. Mesela bizde B1 bitirmiş olmak gerekliydi, 0 İspanyolcayla gelenler var. Bana bölümüm dışı ders seçme izni vermediler ama Exchange’ler birbirinden alakasız dersler alıyor. Sadece 2 ders alanlar falan var mesela. Bana 30 ECTS zorunluydu (5 ders). Ayrıca ders seçimi herkese farklı açılıyor. Bazı okul öğrenciler 1. dönemden seçmiş oluyor, bazı Erasmuslara spesifik bir zaman dilimi veriliyor, bazılarına 2 gün boyunca açık vs. Ben ilk ders seçiminde baya sorun yaşadım açıkçası. Learning Agreement’ımdaki dersleri seçerim nasılsa diye yedek ders düşünmemiştim. Sistem açıldığında 5 dersimden 3’ünü alabilmiştim sadece. Sonra add-drop’ta ekleyebildim ama ekleyemezseniz de kendi üniversitenizden o dersi almanız gerektiğine dair bir mail atmalarını istiyorsunuz, hallediyorlar. Sevdiğim yönü de, kafalarının rahat olması. Prosedür manyağı değiller, bir şekilde halloluyor işleriniz.
Evde kalmanın artıları eksilerinden bahseder misin?
Üniversitenin Getafe kampüsünde okuyorum; şehir merkezine trenle 20-25 dakika mesafede. Kimsenin fikrini almadan önce “yurtta kalayım okula yakın olsun, daha fazla insanla tanışırım” diyordum. Daha sonra yurt ücretlerini gereksiz pahalı buldum, ev fikrine kaydım. O sırada İspanyol hocalarım ve önceden buraya gelen arkadaşlarım “Madrid’e gitmişken kesinlikle şehir merkezinde kal, Getafe’de yapacak bir şey yok” demesiyle merkezde ev aramaya başladım. Evimi Uniplaces aracılığıyla buldum. Servis ücreti (eve göre değişiyor ama genelde 70-80 euro, ESN koduyla %25 indirimden faydalanabilirsiniz) alan ve çok tatlı çalışanları olduğu için hiç sıkıntı yaşatmayan bir site. Depozitoyu gelmeden ödüyorsunuz, eve yerleştikten 24 saat sonra bir sorun yok burada kalacağım derseniz o parayı ev sahibine aktarıyorlar ve gerisini ev sahibinizle hallediyorsunuz. Benim ev sahibim her ayın ilk 5 gününde bize sorup uygun zamanımıza göre eve gelip elden alıyor kirayı. Gördüğüm kadarıyla tüm ev sahipleri böyle yapıyor burada. Buraya geldiğimden beri hala yurtta kalan kimseyle tanışmadım bu arada, herkes evde kalıyor. Getafe’de yaşayanlar da itiraf etmek istemese de biraz pişman, çünkü gece dönmek biraz sancılı oluyor. Gece otobüsleriyle ulaşım kolay ama zaman alıyor ve dışarı çıkmak için bile üşenme sebebi. Ben genelde kaldığım eve saat kaç olursa olsun gece yürüyerek dönebiliyorum. Metro 01.30’a kadar açık, gece otobüsleri sürekli ve sık bulunuyor. “Evde kalıyorum arkadaş edinemem” fikri kesinlikle yanlışmış. İnsanlar genelde ev arkadaşlarıyla arkadaş oluyor zaten ilk. Benim ev arkadaşlarım genelde çalışan insanlar, takılmıyoruz ama iyi anlaşıyoruz ve dinlenmek istediğimde evde ses olmaması hoşuma gidiyor. Sürekli parti yapılan Erasmus evlerinde rahat edemezdim sanırım, o evlere misafir olarak gitmek daha güzel geliyor 🙂 Ev partileri yüzünden sabahın 6’sına kadar uyuyamayan arkadaşlarım da, her cuma tüm ev halkı olarak parti veren arkadaşlarım da var. Evden ne beklediğinize bağlı olarak karar verin. Ama benim gibi evin temizliği ve düzenine önem veriyorsanız fazla kalabalık evlere çıkmayın.
Ev tutmak isteyenlere önerebileceğin bir bölge var mı? Ev arıyorsak hangi sitelere, facebook gruplarına vb bakmalıyız?
Madrid’in Taksim’i diyebileceğimiz yer Sol Meydanı. Oradaki evler hem daha pahalı hem de daha eski olduğu için ve okula giderken çok aktarma yapmak zorunda kalırsam kesinlikle okula gitmeyeceğimi bildiğim için Atocha (ana tren istasyonu) veya Sol’e kolay varabileceğim bir yer arıyordum. Okula C4-Parla yönündeki Cercanías hattıyla gidiliyor ve bu hat Sol ve Atocha’dan geçiyor. Ben şu an Embajadores metrosuna 200 metre mesafede yaşıyorum. Sol’e yürüyerek 15 dakika mesafe, Atocha’ya bir durak mesafede, Lavapiés denen bölgedeyim ve çok çok memnunum. Çünkü Lavapiés buranın en bohem ve sanatsal bölgesi bence. Bir sürü kültür sanat merkezi, tatlı kafeler, pazar günleri açılan rengarenk bir pazar olan El Rastro ve daha birçok mekan bulunuyor bu bölgede. Burada oturmasaydım La Latina ya da Atocha’da ev tutardım sanırım. Dediğim gibi Uniplaces çok güzel evlerin bulunduğu çok kullanışlı bir servis sunan bir site. Idealista var, ev sahiplerinden cevap almak pek mümkün olmasa da… Bir de burada yurt gibi büyük 8-10 odalı evler çok fazla. Bu tarz evler de Erasmusflat’ten bulunabilir. Burada siz gelmeden hemen önce olan arkadaşlarınız varsa onlara da sorun mutlaka.
Para yetiyor mu? Bir ayda neye ne kadar harcıyorsun ortalama? Para transferlerini nasıl yapıyorsun?
Haha, keşke ohoo artıyor bile diyebilsem 🙂 Öncelikle evim inanılmaz memnun olduğum bir konumda ve çok büyük bir odam var, faturalar dahil aylık 400 euro. Evde 5 oda var, 3 tuvalet banyo var, çok rahat o yüzden. Merkezdeki evler genelde 350-550 arasında, odanın iyi olması beklentisi varsa 400’den aşağı merkezde bulmak çok zor. 20 euro aylık ulaşım kartım; tüm otobüs (gece otobüsleri dahil), metro ve şehir içi trenleri kapsıyor. 15 euro 2 GB telefon hattına ödüyorum; Orange, Movistar, Lycamobile ve biraz daha pahalı olan Vodafone çok kullanılan hatlardan. Evde kaldığım ve yemek yapmayı çok sevdiğim için market alışverişine para harcıyorum. Madrid’de en fazla bulunan ucuz market Dia. Onun dışında gece hayatına ve yemeğe para gidiyor. TEB’in Deutsche Bank ile anlaşması olduğu için komisyonsuz Deutsche Bank ATM’lerinden para çekebiliyorum. Arkadaşım BBVA’dan da komisyonsuz çektiğini iddia ediyor ama sonradan sokulan bir komisyonla karşılaşmamak için risk almıyorum. Kredi kartımı daha sık kullanıyorum.
Hibe alıyor musun? Harcamalarının % kaçını karşılıyor?
Evet evet evet! Aslında yedeklere 9. sıradan giriş yapmıştım ve umutlanmak istemiyordum ama 1. ayımın sonlarına doğru hibe çıktı. 400 euro evimi karşılıyor sadece ama hiç hibesiz yurt dışında bu kadar para harcıyor olmak çok üzüyordu başlarda. Tatiller biraz fazla yiyor çünkü maliyeti çok düşürüp sadece şehir görmektense gittiğim yeri yaşamaya çalışıyorum.
Bol bol gezdin mi? Gezme işlerini nasıl planladın? (Ulaşım, yararlandığın siteler, appler, konaklama) En çok nereyi sevdin?
Erasmus’umun en çok gezme bölümü tatmin ediyor beni. Şu ana kadar Roma, Granada ve San Sebastián’a gittim. Madrid’e çok yakın olan Toledo ve Segovia’ya mutlaka gideceğim. Paskalya tatilinde abimle Köln, Amsterdam, Brugge, Ghent ve Brüksel’e gideceğim. Köln’de de aylar önceden biletini aldığım ve sabırsızlandığım Bruno Mars konserini izleyeceğim. Roma ve paskalya tatilini daha buraya gelmeden planlamıştım. Granada’ya orada okuyan arkadaşlarım olduğu için, San Sebastián’ı da tanıdığım tüm İspanyollar çok tavsiye ettiği için gezmeyi planlıyordum. Şansıma arkadaşım oralı çıktı ve beraber gidip gezdik. Şansı olan herkese şiddetle tavsiye ediyorum, mükemmel pintxos (ekmek üzerinde çeşitli yiyecekler, genelde deniz ürünleri) ve harika kumsalıyla çok tatlı bir şehir. Bir pazartesi-salının tatil oluşunu değerlendirip yine çok önerilen bir şehir olan Sevilla’ya gitmeye karar verdik arkadaşlarımla. Önce Málaga’ya gidip orada erasmus yapan arkadaşımla görüşüp oradan Sevilla’ya geçeceğim. Daha sonra finallerim başlayacağı için Madrid’in tadını çıkarmayı planlıyorum. Son finalimden sonraki gün bir arkadaşımla Tenerife’ye gidiyoruz yıldız gözlemeye, inanılmaz hevesliyim o tatil için. Daha sonra abimle Barselona – Palma de Mallorca tatili yapıp Madrid’e geliyorum. Sonra Türkiye’ye dönme vakti gelmiş olacak 🙁 Bu yerlere nasıl karar verdim? Öncelikle isteğim İspanya’yı gezmekti. 3 yıl önce Interrail yaparak Avrupa’da 15 tane şehir gezmiştim ve Tenerife veya Sevilla gibi bir daha muhtemelen gitmeyeceğim yerleri gezmek istiyordum. Ucuz bilet bulmama göre şekillendi planlarım daha çok. Konaklamayı genelde hostellerde yapıyoruz, Hostelworld en çok kullandığım site. Ulaşım için uçakla gitmiyorsam Goeuro’dan tren ve otobüs fiyatlarına bakıyorum. ESN card’ımla Alsa adlı otobüslerde indirimim olduğu ve tren genel olarak pahalı olduğu için otobüsü tercih ediyorum. Sevilla’dan blablacar ile döneceğiz. Tripadvisor dışında belli bir site yok faydalandığım. Genelde seyahat bloglarını okuyup Google Maps’ten rota çiziyorum kendime. Güzel restoranlar ve mekanlar keşfetmeyi çok sevdiğim için seve seve okuyorum. Zaten turistik yerler için fix tripadvisor. Onun haricinde insanlara planlarınızdan bahsedin, fikirlerini alın. Herkesin bambaşka tecrübeleri ya da o tecrübelere sahip arkadaşları var. Beklemediğiniz bir fikir edinip çok güzel bir tatil yapabilirsiniz.
Yemek işini nasıl hallediyorsun?
Keşke halledemesem diyorum bazen! Ben uyumlu bir insanımdır bu konularda, yeniliğe açığımdır ve fırsatım varsa hep yeni şeyler denemek isterim. Öyle olunca buradaki yemeklerin tadını çıkarmak zor olmadı. Ucuza tapas yiyip içilebilecek barlar var ama yemek çok ucuza gelmiyor. 5-8 euro arası karbonhidrat dolu içkiyle yemek yiyip doyuluyor genelde. Orta-iyi bir restoranda yemek 12-15 euro arası değişiyor. Ben yemek yapmayı çok sevdiğim için ve biraz vitamin alabilmek adına evde sebze yapmaya çalışıyorum mümkün oldukça.
Spor yapmak istersen nasıl olanaklar var?
Okulun spor salonu çok büyük, zumba, crossfitness, spa, havuz ve gym her şey dahil paketi dönemlik 109 euroydu. Onun dışında yine Citylife Madrid’in her hafta salsa bachata etkinlikleri oluyor. 20-25 euro’ya yazılabileceğiniz spor salonları var.
ESN kulubü aktif mi? Ne gibi etkinlikler düzenliyorlar?
Benim okulumun kulübü çok aktif. İlk iki hafta tanışmaya yönelik birçok etkinlik vardı, şehrin çeşitli yerlerine turlar, spanish tapas denen İspanyolca konuşmanın amaçlandığı ama konuşulmayan ve tapas yenilen geceler, esnoche loca adlı her hafta farklı bir konsepti olan partiler, sosyal sorumluluk etkinlikleri ve geziler (Barselona, Ibiza, Sevilla vs.) var. Açıkçası ilk haftalardan sonra bu etkinliklere katılmadım. Zaten gezi planlarım vardı, arkadaşlarımla planladığım kafama göre takılabileceğim şekilde gezmeyi seçtim.
Gece hayatı nasıl?
Çok güzel 🙂 Ortalama mekanlarda genelde çok fazla İspanyol müzik çalıyor, ben sıkılıyorum o kadarından. Genelde giriş ücreti ödememek için guest listlere isminizi yazıyorsunuz ve belli bir saatten önce gitmeniz gerekiyor (01.30 genelde) ve eğer 12’den geç giderseniz baya kuyruk bekliyorsunuz. Geç giderseniz de girişe fazla para ödemek gerekiyor. Keyfiniz bilir tabi 🙂 14 euroya içilen yer de var (ama gerçekten çok fazla alkol koyuyorlar) 2 euroya sangria içebileceğiniz bar da. Genelde partiler 6-7 gibi bitiyor, asla sonuna kadar kalmadım. Barlar da çok geç kapanıyor. Her saatte yiyip içebileceğiniz bir mekan bulabilirsiniz. Haftanın her günü de parti var. Gece hayatı seviyorsanız sıkılmanız imkansız.
Favori mekanların nereler?
Boş zamanlarında ne yapıyorsun sorusu sorulsa bu dönemde, internetten ucuz uçak bileti ve yeni mekanlar bakmak derdim! Öncelikle şehrin merkezinde Retiro Parkı’na bayılıyorum. Çok huzur verici bir yer ve şehirdeki nadir yeşil alanlardan biri. Favori restoranım La Mordida adlı meksika restoranı. Malasaña’da (buranın hipster bölgesi) Ojála adlı üst katı çok şirin dekorlu alt katıysa beyaz kumlardan plaj konseptli mekanı çok seviyorum. Mür Cafe ve El Jardin Secreto kesinlikle gidilmesi gereken çok tatlı yerler. Mercadolar’ı sırayla gezin bence, ben Mercado de San Ildefonso’yu çok seviyorum. Şimdilik en sevdiğim club (hepsini deneyebileceğimi sanmıyorum) Gabana Club. Günbatımımda El Templo de Debod’a bayılıyorum. 100 Montaditos diye bir tapas bar var, yüze yakın minik sandviç çeşidi var 1-1.5 euroya; haftanın iki günü tüm menü 1 euro oluyor; iyi ki var 🙂 Ayrıca Museo del Jamon adlı bir bar var (şehirde çok fazla şubesi var), anlatmayayım zaten kesinlikle gidersiniz. www.city-confidential.com ve www.madriddiferente.com yeni mekan keşfetmek için en sevdiğim 2 web sitesi.
Yabancı dilde arkadaşlıklar kurmak, hayatını devam ettirmek zor oldu mu?
İngilizce konusunda sıkıntım yoktu zaten deneyimim de vardı. Ama İngilizcesi kötü olan birçok insan var burada hiç sorun olmuyor. Zaten belli bir düzeyde oluyor herkes gelmeden. İspanyolca konusunda sıkıntım konuşmak değil de dinlediğimi anlamak! O kadar hızlı konuşuyorlar ki alışmak zor oluyor gerçekten. Ben İspanyolcamı geliştirmek için inatla her yerde İspanyolca konuşuyorum; merkezde herkesle İngilizce anlaşılabilir ama biraz daha lokal yerlerde takılınca hiç İspanyolca bilmemek biraz sıkıcı olabilir. İngilizce bilen çok İspanyol yok, bilenler de iyi konuşmuyor.
Ben şu ülkenin insanlarını genel olarak kendime çok yakın buldum dediğin bi ülke var mı?
Burada en çok Fransız, İtalyan ve Amerikalı var; bu ülkelerden çok arkadaşım var o yüzden. En yakınlarım Fransızlar sanırım ama convenience sample olduğu için onları kendime yakın buluyorum diyemiyorum 🙂
Türk’üm dediğinde sana nasıl yaklaştılar, nasıl tepkiler aldın?
Turkey? Cool. Esmer olmayışım ve alkol alışım karşısında şaşırmaları, siyasete dair az bilgilerini paylaşmaları ve İstanbul çok güzel/ İstanbul’a gelmeyi çok istiyorum demeleri. Almanlar dışında genelde Türkiye ile ilgili fazla bilgileri yok insanların. Okulda tanıdığım 3 Türk arkadaşım var, çok fazla Türk’le karşılaşmadım. Buradayken İstanbul’un güzelliğini çok özlüyorum, bir yandan da İstanbul’a yazık ettiğimizi düşünüyorum. Gelen herkes çok güzel anlatıyor Türkiye’yi, keşke gelmeyenlerin de daha fazla –doğru- fikri olsa. Türkiye’nin başkentini bilmeyen İtalyan’la tanıştım (bu tamamen onun beyinsizliği tabi), arkadaşım Türkiye’de görüp pahalı diye almadığı bikiniyi ucuza burada görüp aldığını anlatınca “Türkiye’de bikini bulmak zor değil mi?” diyen biriyle karşılaşmış mesela. Oluyor böyle şeyler, bir yerden sonra takmıyorsunuz çok. Sadece ülkemi ne kadar sevdiğimi anlatıyorum.
Giderken yanında neler götürdün? Aman şunları Türkiye’den alın mutlaka diyeceğin şeyler neler?
Annemin bavuluma yiyecek koymasını engellemek zor oldu gelmeden önce. Sonra kahvaltıda Ezine peyniri, güzel zeytin yemeyi özledim… Sağ olsun annem gelirken ben söylemediğim halde getirmiş kahvaltı yapabileceğim malzemeleri. Bir de gelirken fark etmeden ıhlamur koymuş annem bavuluma, o gelirken biraz daha getirmesini istedim, baya işe yaradı gerçekten. Çok çay içen bir insanım ama burada kolaylıkla bulabildiğim Twinings çaylarını çok seviyorum. Aman unutmayın diyeceğim şey kendinizi tedavi edebileceğiniz bir hastalıkta kullanılacak bildiğiniz ilaçlar sanırım. Her seferinde doktora gidilmiyor, eczaneye dert anlatmak veya aradığınızı bulmak zor olabilir. Varsa kabin boy bir bavul veya 30-40 litre bir sırt çantası getirmenizi, yoksa ve gezmeyi planlıyorsanız da bir tane edinmenizi tavsiye ederim. Ucuz uçuşlarda sadece kabin boy bagaj taşıyabiliyorsunuz çünkü. Onun dışında kendinize eziyet etmeyin, Avrupa’ya geliyorsunuz; her şeyi fazlasıyla bulacaksınız zaten.
Şimdiki aklım olsa Erasmus’a şuraya giderdim dediğin bi şehir var mı?
Çok samimi olarak Madrid! İspanyolca öğrenmek istemiyor olsaydım da burayı seçerdim hatta, sıcak, canlı, hareketli ve eğlenceli! Üstelik aşırı turistik değil ve karmaşa yok.
Erasmusta kendini en kötü ve en iyi hissettiğin anları anlatır mısın?
En kötüsü; ilk hafta her gün yüzlerce insanla tanışıp numaralarını alıp sonra kendi evim olduğunu henüz kabullenemediğim bir eve tek başıma gelip “ben neredeyim ya” hissine kapılmamdı. İlk haftanın sonlarında yaşadığım bu hissi 2. haftada inanılmaz bir hızla atıp herkese “buraya aşık oldum!!” mesajları atmaya başlamıştım. Bir de Granada’ya gece otobüsüyle giderken ölü gibiydim, bir daha hiçbir zaman iyileşemeyecek gibi hissediyordum, neyse ki yalnız hissetmeyeceğim insanlarla gidiyordum baya yardımcı oldular. En iyiyi seçmek için henüz erken ama deniz aşığı bir insan olarak San Sebastián’da güneşli bir günde plajda yürüyüp “hayatta yaşanılacak ne kadar güzellik var!” dediğim an şimdilik best.
Şu anki hayatın gitmeden önceki beklentilerini karşılıyor mu?
Çok daha iyisi! Kafama göre arkadaş bulabilir miyim, eğlenir miyim ve İspanyolcamı geliştirebilir miyim diye düşünüyordum. Üç konuda da beklentimin üzerinde şu anki hayatım. İspanyolca konusunda şöyle bir durum var, kimseyi kandırmayayım, oo İspanya’ya gittin sürekli İspanyolca konuşuyorsun olayı yalan. Bir kere Erasmuslularla İngilizce konuşuluyor, İspanyolca konuştuğum Erasmuslular sadece İspanyolca aldığım derste tanıştıklarım. Hadi pratik olsun İspanyolca konuşalım deyince max 3. cümlede İngilizceye dönülüyor, herkesin comfort zone’u İngilizce çünkü. Onun dışında bir antipatileri kesinlikle yok ama Erasmuslu olmayanlarla “arkadaş” olmak zor. Muhabbet etmekten bahsetmiyorum; dışarı çıkmak, zaman geçirip uzun uzun konuşabilmek mesela. Yoksa dışarıda, markette, mağazada, restoranlarda İspanyolca konuşa konuşa gelişiyor günlük dil. Böyle olacağını tahmin ettiğim için beklentim çok yüksek değildi, ama İspanyol arkadaşım ve İspanyolca aldığım ders sayesinde bu beklentimin de üzerine çıktım.
Erasmus’u öneriyor musun? Neden?
Kesinlikle! Dünyanın her yerinden arkadaş ediniyorsunuz bir kere, daha güzeli var mı? Türkiye’den muhtemelen uçamayacağınız fiyatlara bir daha belki görmeyeceğiniz yerlere tatile gitme imkanınız var. Mesela ben 20 euroya Tenerife’ye, 18 euroya Palma de Mallorca’ya uçuyorum mayıs-haziranda. Fırsatını değerlendirene çok büyük bir şans Erasmus. Vizyonu çok genişliyor insanın ayrıca. Gelmeden “Eramus’ta çok boş vakti oluyor insanın” tarzı şeyler okumuştum ekşide. Ben tam aksine yapmak istediklerime zaman yetiştiremiyorum. Her şey çok hızlı geçiyor, tükeniyor ve her an değerlendirildiğinde muhteşem deneyimlere dönüşebilir Erasmus’ta.
Ben yaptım siz yapmayın ya da ben yapmadım siz kesin yapın dediğin şeyler var mı?
Nasıl oldum bilmiyorum ama çok uzun süre hasta oldum. Hava çok değişken; bir gün 25 dereceyi, askılı tişörtlü insanları görüp ertesi gün 12 derece inanılmaz rüzgarlı havada donduğum oldu. 2. haftadan hasta oldum, sesim tamamen kısıldı; Roma’da tatildeydim o sırada. Döndüğümde 2 gün dinlenip 3. gün dayanamayıp dışarı çıkmaya devam edince hiç tam olarak iyileşemedim ve Granada’ya tatile giderken kulaklarım tamamen tıkandı, sesim tekrar kısıldı. Döndüğümde artık gitmezsem öleceğim heralde diye düşünüp doktora gittim. Sigortam AXA bana 2’si neredeyse şehirdışında olan 5 hastaneyle anlaşması olduğunu, önce ödemeyi yapmamı daha sonra parayı iade alacağımı söyledi. Bana en yakın olana gittim ve maalesef benden 200 euro istediler! Sonra parayı geri aldım ama euronun 4 lira olduğu günlerde baya koymuştu tabi… Sonuç olarak orta kulak iltihabı olmuştum ve 1 hafta antibiyotik kullandım. Çarşamba sabah biten antibiyotiğimi ve hastalığımın bitişini (!) kutlamaya çarşamba gecesi dışarı çıktım. Perşembe günü Türkiye’den sürpriz yapıp annemle babam geldi, onları gezdirdim derken tekrar hasta oldum; daha doğrusu yine iyileşemedim. Yani ben yaptım siz yapmayın diyebileceğim şey: hasta olursanız 3 gün fazla eğlenmek için 1 ayınızı heba etmeyin. Ben yapmadım (yapmayacağım) siz yapın dediğim şey Fas’a gitmek olabilir, gidenlerden çok güzel şeyler duydum. Ama onun yerine başka planlar yaptığım ve küçükken oraya gittiğim için ben gitmeyeceğim. Ben yaptım siz de yapın dediğim şey de, saçma, zor, sıkıcı ne görünürse görünsün ilk haftalarınızda tüm etkinliklere katılın. İnanın hem çok eğleniyorsunuz hem de çok hızlı adapte oluyorsunuz. Milyonlarca insanla tanışıyorsunuz, çoğunu sonradan görmeseniz bile yakın arkadaşlarımın bir kısmıyla o etkinliklerde tanışmıştım ben. Son olarak da şunu söyleyeyim, bazı arkadaşlarım buraya A1 ve A2 seviyelerinde İspanyolca ile geldiler. Ama sizin İspanyolca öğrenme düşünceniz varsa gelmeden önce belli bir seviyeye gelmeye çalışın, en azından B1 olun, burada baştan başlayıp ilerletmeye vakit olmuyor.
Bu şehre geldiyseniz şunları yapmadan dönmeyin dediğin neler var?
Turistik aktiviteleri saymazsak, Tierra’da lime margarita ve burrito yemeden, günü el templo de debod’da batırmadan, Kapital adlı gece kulübünü görmeden, arkadaşlarınızla yemek hazırlayıp hep beraber yemeden, ulaşım kartınızla bedavaya gidebileceğiniz Toledo’yu görmeden, Retiro’da sandala binmeden, teleferiğe binip Casa de Campo ağaçlarını tepeden izlemeden, El Rastro’ya ve mercadolara gitmeden gelmeyin. Yapacak bir şeyiniz yoksa da çıkın yürüyün dolaşın şehri görün derim. Sokaklarında her yürüdüğümde mutluluk veriyor çünkü bana Madrid.
Leave A Comment